8 Şubat 2018 Perşembe

AŞK VE HORMONLAR

1.    
   Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?  Ankara Ünv. Tıp Fakültesinden 2001 yılında mezun oldum . İç hastalıkları ihtisasımı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi  ve Endokrinoloji ihtisasımı Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tamamladım. Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Endokrinoloji bölümünde  askeri görevimi tamamladım.  3 yıldır Medicana Beylikdüzü Hastanesinde çalışmalarıma devam etmekteyim. İlgi alanlarım tiroid hastalıkları, şeker hastalığı, obezite, böbreküstü bezi hastalıkları, hipofiz hastalıkları ve tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisidir.

2.       Vücutta aşk nasıl başlar? Beyinde mi kalpte mi?   Aşk aslında kalbin çarptığına  beynin onay vermesidir. Olayı fizyolojik olarak ele aldığımızda insanın aşık olması için ilk uyaran görsel uyarandır. Aşık olunan insanın görüntüsü fiziksel özelikleri beyinde bazı aşk devrelerini harekete geçirir. Sonrasında “feromonlar” denilen koku sinyalleri sayesinde kendimize biyolojik olarak en uygun eşi seçmeye çalışırız. Ter bezlerinden salgılanan koku molekülleri olarak tanımlayabileceğimiz feromonlar, eş adaylarına genetik yapımız ve olası biyolojik uyumumuz hakkında bilinçaltının seçim yapmasını sağlar. Daha sonra beyin devreye giriyor. Beyinden çok sayıda nörokimyasallar ve hormonlar aşkı pekiştirebiliyor.

3.       Aşık beyinde neler oluyor? Aşkın kimyasalları neler? Bu kimyasallara hormon diyebilir miyiz? Aşık olunması durumunda kişi; dopamin, serotonin ve noradrenalin gibi hormonların aktif ve dengeli şekilde salgılanmasıyla, bedensel ve zihinsel anlamda farklı bir deneyime adım atıyor. Aşkın kalıcı hale gelmesini sevgi ve bağlılık hormonu oksitosin sağlıyor. Aşk hissi  zihni işgal ettiğinde beynin çalışma sistemi değişebiliyor. Beyin tarama (MRI) sırasında deneklerin aşık oldukları kişilerin fotoğraflarını gördükleri yahut onlarla ilgili düşündükleri sırada hareketi artan beyin bölgeleri insula bölgesinin iç kısımları (medial insula), singüler korteksin ön bölümü , hippokampus, bazal gangliyonlara ait stiratum bölgesinin bazı bölümleri, Akkumbens çekirdeği (nuc. Accumbence) değişkilikler meydana gelir. Aşık oldukları insanların fotoğraflarını gören kişilerin beyinlerinde diğer kişilerin fotoğraflarının gösterildiği durumlardan farklı olarak harekete geçen bölgeler oluşuyor. Bu bölgelerden bir kısmı beynimizin “korteks” dediğimiz kabuk bölümüne aittir ve aşkın istemli davranışlarımız üzerine olan etkilerinden bu bölgeler sorumludur. Aşık olunan kişiden başka bir şey düşünememe, her olay ve düşünceyi olabildiğince mantıksız bir şekilde ilişkilendirme, yemeden içmeden kesilme, sürekli bir heyecan ve içi içine sığmama hali (öfori) ve aşka dair diğer bildiğimiz hallerden işte bu bölgelerin aşırı faaliyetleri sorumludur. Stiratum ve akkumbens çekirdeği ise beyin yarım kürelerimizin iç kısmında yer alan bilinç dışı (korteks altı) sistemlere aittir. Bu bölgeler, aynı zamanda madde bağımlılığı gibi kişinin kontrolünü ele geçiren diğer durumlarda da aktifleşen ve aktif hale geldiklerinde kişiye “ödüllendirilmişlik” duygusu veren “ödül sistemi”nin en önemli parçalarıdır. Aşık olma durumunda, aşık olunan kişi ve o kişiyle ilgili hemen her şeyin sürekli zihni işgal etmesi ve zihnin her vesile ile aşık olunan kişi ile uğraşması ve  gittikçe onu daha fazla düşünmeye başlar.

4.       Aşk zincirleme bir reaksiyon diyebilirsek vücutta hormon salgılayan diğer hormon bezlerini de etkiliyor mu?   Aşık insanlarda  testosteron, androjen, östrojen, progesteron gibi seks hormonların düzeyini olumlu etkiler. Bu hormonlar olayın cinsel yönü ve üremeyle ilgili kısmını ve cinsel çekimi daha çok ilgilendiriyor. Aşık insanlarda artan bazı nörokimyasal veya hormonlar aşkı güçlendiriyor. Bu maddelerin en bilinenlerin başında dopamin maddesinin artışı geliyor. Dopamin, ödüllendirilme merkezlerinin kullandığı bir kimyasal iletişim aracıdır ve bu sistemi uyaran her türlü hissi durum gibi aşk da dopamin düzeylerini artırır. Aynen madde bağımlılarında olduğu gibi dopaminin artışı insanın zihnini gittikçe şiddetlenen bir şekilde aşık olduğu kişiye bağlar ve ona bağımlı hale getirir. Bir diğer madde, tokluk, ruh durumunun düzenliliği ve mutluluk düzeyimizle yakından  ilgili olan serotonin (5-hidroksi triptamin) adlı kimyasal maddedir. Serotonin, aşkın ilk safhalarında seviyesi belirgin şekilde azalan bir maddedir. Normalde serotonin azlığı insanlarda depresyona eğilimi artırır ve depresyonun en yaygın tedavi yöntemlerinde biri de serotonin seviyesini arttıran ilaçlardır. Aşık bir beyinde azalan  seratonin aşık olunan kişiyle bir araya gelerek tamamlanmak üzere kişinin bütün zihinsel ve fiziksel mesaisini aşık olduğu kişiye yöneltir. Özellikle taze aşıklarda miktarının arttığını bildiğimiz bir başka madde ise sinir gelişim faktörü olarak bilinen NGF (neuro growth factor) adlı maddedir. Bu maddenin romantik duyguların ortaya çıkmasında çok önemli bir aracı olduğu konusunda geniş bir görüş birliği mevcut. NGF normal bir beyinde sinir gelişimini uyaran ve sinir sisteminin arızalarının giderilmesini kolaylaştıran etkilere de sahiptir.  Bir insan aşık olduğunda onu maşukuna bağlayan çok kuvvetli hisler yaşadığını; ondan bir an bile ayrı kalmak istemediğini biliriz. İnsanlar arasında bağlılığı sağlayan en önemli hormonlardan biri beynimizin hipotalamus bölgesinden salgılanan oksitosin adlı hormondur. Oksitosinin en bilinen özelliği cinsel birleşme sonrasında, doğumda ve doğum sonrası annenin süt salgılamasında çok önemli fizyolojik roller üstlendiğidir. Ama oksitosinin etkileri sadece bununla sınırlı değil, annenin bebeğine olan düşkünlüğünün büyük oranda oksitosine bağlı olduğunu, oksitosin eksikliğinde bu duyguların doğru dürüst yaşanamadığını da biliyoruz. İşte aşk söz konusu olduğunda oksitosin hormonunun salgılanma miktarının artışı da o yüzden bizleri şaşırtmamalı. Gerçekten de aşık beyinde oksitosin normal bir beyinden çok daha  fazla salınarak kişinin maşukuna başlanmasını sağlayan en önemli kimyasal altyapıyı oluşturuyor. Yaygın olarak bilinen fizyolojik işlevi açısından “vücuttan idrarla atılacak olan su miktarını kontrol eden” vazopressin (diğer adıyla anti-diüretik hormon; ADH) hormonu, aşık beyinden fazla salgılanan bir diğer madde. Vazopressin sadece idrarla ilgili işler görmüyor, özellikle erkeklerde saldırganlık davranışıyla doğrudan bir ilişkisi var. Saldırganlık sergileyen hayvanlarda vazopressin miktarının arttığını biliyoruz. Muhtemelen aşık bir beyinden fazlaca salgılanan vazopressin “aşkı için her şeyi yapmayı göze alan” aşıkları ortaya çıkaran önemli kimyasal sinyallerden biri.
5.       Terlemek vücudun aşkı ilk anda tehlike olarak mı algıladığını gösterir?
Tehlike olarak algıladığını göstermez aşk sırasında artan adrenalin ve  nöradrenalin hormonlarının etkileri bunlar. Bu hormonlar vücudun sempatik sinirsistemi adı verilen sistemlerden salgılanan önemli kimyasal maddeler. Noradrenalinin temel işlevi beyni ve vücudu gerçekleşecek eylemlere hazırlamaktır. Uykuda en düşük seviyelerde bulunurken, uyanma esnasında yükselir. Tehlikeli ve stresli durumlarda ise noradrenalinin kandaki miktarı çok daha artar. Özellikle savaş ya da kaç tepkisinin gerçekleştirilmesinde adrenalinle birlikte en önemli görevlerden birini üstlenir. Noradrenalin beyinde uyarılmayı, tetikte olmayı, uyanıklığı artırır; bellek oluşumunu, bilgileri geri çağırmayı ve odaklanmayı tetikler. Vücudun geri kalanında ise kalp atışlarını hızlandırır,terleme ve çarpıntı yapar,  kan basıncını artırır, kan şekerini yükseltir ve iskelet kaslarına daha fazla kan gitmesini sağlar.

6-Aşk bağımlılık yapar mı, aşık olma bağımlılığı var mıdır? Aşk  insanları güzelleştiriyor. Aşk esnasında salgılanan hormonlar cilde parlaklık, gözlere canlılık ve kişiye pozitif yaşam enerjisi veriyor. Karşılıklı aşkta özgüven ve ego artıyor bu durumlardan dolayı kişi kendini hiç olmadığı kadar güçlü hissediyor. Aşık olmanın getirdiği ruh hali ve psikoloji üzerinde yaptığı olumlu veya olumsuz değişiklikler kişide psikolojik bağımlılık yapabiliyor. Normal aşkın ötesinde geçen aşk bağımlılığın da kişi âşık olduğu insanı hayatının merkezine koyar ve karşı tarafla o kadar ilgilidirler ki kendindeki bağımlılığın farkında değildirler. Karşı taraftan gördükleri en ufak olumsuz bir tepki bile hayati önem taşıyan bir konu haline gelir. Tıpkı madde bağımlılarında olduğu gibi aşk bağımlıları sevdikleri insanla birlikteyken tüm sıkıntılarını unuturlar. Çünkü bu kişiler için kafa yapıcı madde âşık oldukları insandır. Aşk bağımlısı bir süre sonra sosyal çevresine ayak uyduramaz, iş hayatında verimi düşer, sorumluluklarını yerine getiremez hatta intihar girişimi gibi yaklaşımlarda bulunabilir. Bağımlı âşık terk edildiğinde yaşam onun için bomboş ve anlamsız gelir. Aşk bağımlıları ayrılık sonrasında dışarı çıkmak istemez, bağımlı olduğu kişi olmadan yaptığı hiçbir şeyin anlamı yoktur. Bu kişiler ilişki bittikten sonra ayrıldıkları kişiye yakın olmak isterler. Eski sevgiliye ulaşmak için ortak arkadaşlarla görüşmeye, sosyal medyadan takip ederek bilgi edinmeye çalışırlar. Bir ilişkinin sona ermesini normal insanlar daha kolay kabullenirken aşk bağımlıları için durum farklıdır. Aşk bağımlıları ayrılığı hiçbir zaman kabullenemezler.

7-Aşık olan kişilerin birbirlerinin gözlerine baktıklarında bir süre sonra kalp atışlarının senkronize olduğu söyleniyor, doğruluk payı var mıdır? 2012 yılında Journal of Emotion adlı bilimsel dergide yayınlanan bir araştırmada, birbirinin gözlerinin içine bakan partnerlerin kalp atış hızları gözlemlendi. Çalışmada 32 heteroseksüel (karşı cinse ilgi duyan) çifte fiziksel hiç bir bağlantı olmaksızın, birbirlerinin gözlerinin içine baktıklarında kalp atışlarındaki değişimi ölçebilecek monitörler bağlandı. Deney sırasında iki tarafın da nefes alışveriş ve kalp atış hızlarının birbirine uyum sağlamaya başladığı ve sonrasında senkronize olduğu gözlemlendi. Deneyin bir sonraki aşamasında katılımcılardan yabancı bireylerle göz kontağı kurmaları istendiğinde, kalp ritminde ve nefes alış veriş hızında herhangi bir değişim olmadığı görüldü.

8-Aşıkların zamanının yüzde 90 ı aşık oldukları kişiyi düşünmekle geçiriyor. O sırada vücutta nasıl bir kimyasal değişim yaşanıyor?
Aşk, uyuşturucu bağımlılığı, obsesif-kompulsif bozukluklar ve diğer bilişsel sorunların meydana geldiği bölgelerdeki moleküllerin etkileşimi sonucunda meydana gelir.  “Aşk kimyasalı” olarak bilinen Dopamin beyinde mutluluk hissi yaratmaya başlıyor. Yüksek miktarlardaki dopamin aynı zamanda noradrenalin denilen ve dikkati, kısa süreli hafızayı, hiperaktiviteyi, uykusuzluğu ve hedef amaçlı davranışları tetikliyor. Yani aşk evresindeki çiftlerin gözü birbirlerinden başka hiçbir şey görmüyor.Noradrenalin, adrenaline benzer bir kimyasal ve kalbin hızlı atışı ile heyecanı körüklüyor. İnsan vücudu sadece belli bir durum ortaya çıktığında bu kimyasalları salgılıyor ve erkeklerdeki miktar kadınlara göre çok daha fazla. Çünkü erkeklerin beyni daha çok görsel odaklı çalışıyor. Araştırmacılar aşık olan kişilerde serotonin miktarının azaldığını ve aynı zamanda diğerlerini değerlendirmemizi sağlayan sinirsel devrelerin de baskılandığını belirtti.

9.Aşık olunca nasıl hem çok mutlu, hem de çok mutsuz olabiliyoruz? Aşık insanlarda haz ve keyif veren endorfin hormonunun salgılanması kişiyi çok mutlu eden durumlara yol açıyor.  Aşık olan kişinin terk edildiği zaman endorfinin düşmesi  fiziksel ve ruhsal çöküntü hali yapabiliyor.

10-Peki, bu kadar yoğun duygular ve bu kadar hormonu harekete geçiren aşk neden bir süre sonra bitiyor? Ya da aşk biter mi? İlişkinin başında çiftler birbirlerini tanımak için zaman ve enerji harcarlar. Bir yandan karşılarındaki insanın onun için uygun olup olmadığını anlamaya çalışırken bir yandan da kendilerini o kişiye beğendirmeyi isterler. Bunun için birlikte vakit geçirir, sohbet eder, soru sorar, iltifat veya hediyelerle birbirlerini iyi hissettirir, ortak aktiviteler yaratmaya çalışır, fiziksel temas kurarlar. Tüm bunlar, diğerini tanımak ve bağlanmaya karar vermek içindir. Bağlılık oluştuğunda ise, birbirini tanımaya ayrılan zaman ve enerji azalır. Hayatın diğer alanları tekrar öne çıkar ve enerjinin çoğunu alırlar. İlişkiyi korumanın, geliştirmenin ve kalıcı kılmanın en önemli yollarından biri, fiziksel ve duygusal birlikteliğe ilişkinin başındaki gibi zaman ayırmaktır. Ufak jestler, paylaşılan anlara önem vermek çiftlerin ilişki tatminini önemli ölçüde etkiler. Sağlam ve kalıcı ilişkiler için, ilişkiye bağlılık, saygı, güçlü iletişim, karşılıklı destek, karşılıklı arkadaşlık ve sıcaklık, fiziksel ve duygusal yakınlık, romantizm ve sağlıklı bir cinsel yaşam çok önemlidir. Paylaşım azalıp çiftler birbirilerine yeterli vakit ayırmadıklarında veya beklentileri karşılanmadığında bitme noktasına gelebilir.  Aşk tabi ki bitebilir ama ruh halinde yaptığı etkiler olumlu veya olumsuz olarak tüm hayat boyu etkilerini sürdürür.

11-Genele baktığımızda kendi tiplerinden çok sosyal becerileriyle uyumlu kişiler tercih edilir sözünün doğruluğu var mıdır? Sosyal beceri  bireyin başkalarıyla başarılı bir  şekilde etkileşimde  bulunmasına olanak  sağlayan davranışlardır.Bu  davranışları gösterecek kişi, kişiler arası durumlarda çevrelerinden   pekiştirme  elde  eder  veya  halihazır pekiştirmeleri sürdürür. Sosyal beceriler davranış  şeklinde ortaya  çıkalar; kişiler  arsı bir nitelik  arz eder; çevredeki  kişiler tarafından beğenilen  davranışladır.; iletişim ve  etkileşimi  sürdürmeye  yöneliktirler, tekrarlanabilirler. Kişiler  arası  ilişkileri başlatma , sürdürme ve uygun uygun şekilde bitirme becerileri  sosyal  beceri kapsamında  değerlendirilebilir.   Dolayısıyla sosyal becerileri uyumlu kişilerin birbirlerini anlayıp tercih etmeleri anlaşılır bir durumdur.  

12-Birbirine benzeyen aşıkların mı yoksa zıt kutuplar birbirini çeker yargısındaki gibi mi aşk daha uzun süreli olur? İlişkide huzur arıyanlar için örtüşen alışkanlıkların olması önemli ama ilişkide adrenalin isteyenler için zıt kutup daha çekici olabilir. Evlilikte uyum son derece önemli bir mevzu. Ancak karakter farklılığı gibi unsurlar uyum sağlama noktasında eşlerin önünde büyük bir engel teşkil edebiliyor. Çiftler arasındaki farklılıklar tanışma süreci şeklinde de tanımlanan evliliğin ilk zamanlarında daha çok eğlenceli ve ilgi çekici gelmekte hatta bu, zıt kutupların birbirini çekmesi olarak yorumlanmaktadır. Kimileri eşleriyle aralarındaki farkların evliliklerine renk kattığını da düşünür Ama uzun vadede çiftler ortak noktalarda birleşemediğinde bu farklılıklar çok sesliliğe, renkliliğe değil sonu olmayan inatlaşmalara kadar gidebilir. Zamanla bu inatlaşmalar duygusal eksikliklere, anlaşmazlıklara, karşılıklı çatışmalara ve daha birçok probleme dönüşerek evin içinde yerini alır. Farklı karakterlerin birbirine çekimi her insanın kendinde olmayana duyduğu cazibe alanı olabiliyor. Mesela çok dağınık biri düzenli birine özenebiliyor ya da çok kırılgan biri güçlü birine ihtiyaç duyabiliyor. Bu duygu mekanizması bizi, kendimizin tam zıddı olan birine bile yönlendirebiliyor.

13-Neden aşık kişi kıskanır? Bunu hormonal olarak açıklayamayız. Ama kıskançlık, aşırı sahiplenme ve aşırı aidiyet duygusudur . Kıskançlık insanın genetik bir özelliğidir. Kültürel değerler, yetiştirilme tarzı ve çocukluk çağı anılarına göre kıskançlık şiddetlenir veya hafifler. Kıskançlık sahiplenme ve birisine ait olma arzularını tatmin edici bir özelliği olan bir duygudur. İnsan genetik olarak birisine bağlanmaya, aynı zaman birisinin ona bağlanmasına ihtiyaç duyar. Bu sayede ilişkideki çiftler arasındaki bağlanmayı daha çok artırır. Bir anlamda ruhsal yapı için gereklidir. Bununla birlikte kıskançlık, ilişkileri evliliği zorlayan hatta bitmesine sebep olan tehlikeli bir hastalık haline de dönüşebilir. Az miktarda ise sevgiyi besler, çok miktarda ise sevgiyi yok eder. Kısacası azı karar, çoğu zarar.
14-Cinayete kadar giden aşka sebep olan bir hormon var mı? Bilimsel olarak yok. Ama obsesif kompulsif ruh hali ve aşırı kıskançlık tetikliyor olabilir.

15-Aşk sadece bir kişiye mi hissedilir yani iki kişiye birden aşık olunabilir mi? Oksitosin hormonu tek eşliliği, sadakati, şefkati temsil ederken, testosteron ise aksine çok eşliliği teşvik etmektedir. Testosteron kadınlarda az erkeklerde çok olan bir hormondur. Bu hormon bir erkekte ne kadar yüksekse, onun çapkın olma ihtimali de o kadar yüksektir. İnsan aynı anda birden fazla kişiyi sevebilir ama tek bir kişiye âşık olur. Birçok kişiye duyduğumuz sevginin hiçbiri diğerini geçersiz kılmaz. Örneğin, annemize olan sevgimiz babamızı daha az sevmemiz ya da hiç sevmememiz anlamına gelmez. Buna karşılık, bir partnere karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu olarak bilinen aşk, iki kişi arasında yalıtılmış bir duygudur, ikinin birleşerek tek olma durumudur, üçüncü kişinin varlığı diğer ikisi arasındaki aşkı yok eder, geçersiz kılar. İnsan birçok kez âşık olabilir ama bu aynı anda olmaz. Yani aynı anda iki kişiye âşık olmak aşk duygusunun doğası gereği olası değildir, aynı anda birden çok kişiye duyulan şey sevgidir.

16-Peki, o kadar kişi arasından neden o kişi? İki kişi arasında gerçekleşen etkileşimin asıl kaynağı ne? Bu durum hormonlardan çok karşı cinsin bilinç ve bilinçaltına yaptığı etkiye bağlı. Etkileşim sonrası hormonların salınımı başlıyor. Bilinçaltında bulunan kusursuz arkadaş özelliklerine uygun biriyle karşılaştığımızda aşkın ilk kıvılcımıyla birlikte kimyası da işin içine giriyor. Uyarılan beyin ile aşkın ilk fazı olan büyüleyici fazda feniletilamin, dopamin ve norepinefrin salgılıyor.Feniletilamin, aşkın molekülü olarak tanımlanıyor. İlk görüşte aşktan sorumlu kimyasal. Görsel uyanlar salınımını arttırıyor. Aşkta ortaya çıkan gözbebeklerinin büyümesi, karında kan çekilmesine bağlı kramp tarzı duygu, dudaklarda ve cinsel organlarda kanlanmanın artması gibi etkilere neden oluyor.Aşk gülücüklerinin nedeni ve bulutlar üzerinde yürüyor gibi hissetmemizin kimyasalı.Cazibe, heyecan ve herşeyin iyi olduğu duygusunda rol oynar. Romantik filmler seyretmek feniletilamin düzeylerini yükseltiyor. Belki de insanların ilk aşklarını hep hatırlıyor olmalarının sebebi, bu kimyasalın salınımının en yüksek olduğu an olabilir ve böylece bu beynimize kazınıyor olabilir. Dopamin; beynin “ödül kimyasalı” olarak da bilinir. Aşık olunan kişiye karşı ilgi ve dikkatin artmasına neden olur. Dünyamız o kişi üzerine odaklanır.İlk aşkın başlamasında; hiperaktivite,kısa süreli hafıza, uykusuzluk,konuşkan, coşkulu, öforik ve seksi olma,gıda alımının azalması, dopamin etkilerine bağlanıyor.Aşık olduğumuz kişiyi düşündüğümüzde salınımı artar.

17-Hangi hormonu hangi besinler ile arttırabiliriz? Aşk ve cinsel gücü artıran bazı besinler var. Çikolata, muz, vanilya, kuşkonmaz, kırmızı şarap, çilek, bal ve zencefil bunlardan bazıları. Östrojen hormonu beslenme alışkanlıkları ile yakından alakalı bir durumdur. Organik ve taze yiyecekler bu hormonun seviyesinin düzenlenmesine yardımcı olur. Lifli bitkiler ve yağsız proteinler ile de seviyeyi arttırmak mümkündür. Östrojenin azalığı konusunda yakınıyorsanız kesinlikle soya tüketmeli ve soya sütü içmelisiniz. Soya ürünleri arttırma konusunda oldukça faydalıdır. Oksitosin hormonunu artıran besinlerin başında acı biber gelir.  Lif içeren besinler vücut sağlığımız, bağırsakların düzgün çalışabilmesi ve oksitosin hormon salgısında büyük rol oynar. Hormon salgısında protein içeren besinler büyük faktördür. Örneğin; kırmızı et, balık, yumurta, deniz ürünleri, süt ve süt ürünleri tüketebilirsiniz. Testosteronu artıran yiyeceklerin başında kırmızı et, kuşkonmaz, bal, brokoli, nar, ananas gelir.  


Teşekkürler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vitamin hapları koca bir yalan mı?

Vitamin hapları koca bir yalan mı? Toronto Üniversitesi ve St. Michael Hastanesi’ndeki bir grup araştırmacının imza attığı çalışma, vitam...