8 Kasım 2017 Çarşamba

Nakil hastalarında şeker hastalığı daha yüksek

Medicana International İstanbul Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan, böbrek nakli sonrası bağışıklığı baskılayan ilaçlara bağlı olarak şeker hastalığının gelişebildiğini, nakil hastalarında şeker hastalığının genel nüfusa göre daha yüksek olduğunu ve yüzde 2 ila yüzde 53 arasında geniş değişkenlik gösterdiğini bildirdi.
Nakil hastalarında şeker hastalığı daha yüksek
Balkan, organ nakli sonrası şeker hastalığı riskine ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, böbrek yetersizliğini kesin olarak tedavi eden yöntemlerin başında böbrek naklinin geldiğini belirtti. Böbrek nakli sonrası bağışıklığı baskılayan ilaçlara bağlı olarak şeker hastalığının gelişebildiğini, nakil hastalarında şeker hastalığının genel nüfusa göre daha yüksek olduğunu ve yüzde 2 ila yüzde 53 arasında geniş değişkenlik gösterdiğini kaydeden Balkan, "Pek çok çalışmada böbrek nakli sonrası erken dönemde şeker oluşumunun yüksek dozlarda kortizon uygulanması, bağışıklığı baskılayan ilaç kullanımı, ameliyat sonrası fiziksel inaktiviteye bağlı kilo alımı, cerrahi girişim sonrası çeşitli stres faktörlerine pankreastaki insülin salgısı yapan hücrelerin zarar görmesi gibi nedenler etken olabilmektedir." ifadesini kullandı.
NAKİL SONRASI DİYABET TANISINDA İZLENİLEN YOL
Doç. Dr. Fevzi Balkan, nakil sonrası şeker hastalığının teşhisi için herhangi bir zamanda alınan kan şekeri değerinin, 200 mg/dl üzerinde olması halinde diyabet tanısı konulduğunu, bu hastaların idrar tetkiklerinde de şeker saptandığını belirterek, şunları kaydetti: "Bir defa kan şekeri 200 mg/dl üzerinde gelmiş ise laboratuvar hatasını ekarte etmek için bir kez daha kan alınarak tanı teyit edilir. Tip2 diyabet tanısı koymak için 8 saatlik açlığı takiben açlık kan şekeri bakılır. Açlık kan şekerinin 100 mg/dl altında olması gerekir.100- 126 mg/dl arasında ise Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) yapılır. Şeker yükleme testinde 2 saatte 200 mg/dl üzerinde kan şekeri ölçülmüşse diyabet tanısı konur."
"SAĞLIKLI BESLENME ALIŞKANLIKLARININ KAZANILMASI ÖNEMLİ"
Medicana International İstanbul Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Balkan, nakil sonrası diyabet hastalığının tedavisinde, diyabet tedavisindeki genel ilkelerin geçerli olduğunu belirterek, diyabet tedavisinde kan şekeri kontrolünü sağlamak için sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılmasının önemli olduğunu vurguladı.
Balkan, devamla şunları kaydetti: "Diyabeti olmayan bireylerde olduğu gibi, diyabetli bireylerin de yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmesi ve öğrendiklerini günlük yaşamda uygulaması sağlıklı bir yaşamın temelini oluşturur. Diyabet tedavisinin amacı, kan şekeri düzeyinizi normal sınırlar içerisinde tutarak kısa veya uzun dönemde oluşabilecek sağlık sorunlarını önlemek veya geciktirmektir. Diyabetin tedavisinde sağlıklı beslenme ve egzersiz çok önemlidir. Güncel çalışmalar, böbrek nakli sonrası şeker hastalığında erken insülin tedavisine başlanmasını önermektedir. Sonrasında böbrek fonksiyonları iyi olan hastalara ağız yoluyla kullanılan ilaçlar eklenebilir. Bu hastaların şeker takibinin sık kontrolü ve böbrek fonskiyonlarının yakından takip edilmesi gerekmektedir.
Nakil öncesi dönemde hastaların iyi değerlendirilmesi, risk faktörlerinin belirlenmesi, nakil sonrası şeker hastalığı tanısının erken konulması uzun dönem komplikasyonlarını önler. Böbrek nakli sonrası gelişen diyabet hastalığında hekim (nefrolog, endokrinolog) ve diğer yardımcı sağlık personelinin (diyabet eğitim hemşiresi, diyetisyen, psikolog...) bir araya gelerek hasta odaklı bireysel yaklaşımlar ile nakil sonrası şeker hastalığının başarılı bir şekilde tedavi edilmesi hasta ve nakilli böbrek sağlığı için önemlidir."

Endokrinolojide dünya markasıyız

Sevgili okurlarım bugün köşemde bir sağlık sorununu dile getirmeyeceğim. Türkiye olarak ev sahipliği yaptığımız, oldukça prestijli uluslararası bir kongreyi, o kongredeki önemli konuları ve özellikle de bu etkinliğin mimarı bilim insanını, bir portreyi siz değerli okuyucularıma takdim edeceğim.
Endokrinolojide dünya markasıyız
EndoBridge 2017, bu yıl 19-22 Ekim tarihleri arasında Antalya’da, Endokrinoloji alanında farklı ülkelerde çok başarılı çalışmalara imza atmış bilim insanlarının katılımıyla gerçekleşti. 5'incisi gerçekleşen ve dünyada birçok ilke imza atan projenin 2017 toplantısında 39 ülkeden 473 katılımcı buluştu. Bu yıl yabancı delege, katılımcı ülke ve sunulan vaka sayısı açısından rekor kırıldı.
Bir bilim insanının hayali sektörü yönlendiriyor
Projenin isim babası ve kurucu başkanı sevgili dostum Hacettepe Üniversitesi Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bülent Okan Yıldız. Bülent hoca "Polikistik Over Sendromu" ve obezite alanlarında dünyanın önde gelen uzmanları arasında yer alıyor. Dün gibi hatırımda hocayla aramızda geçen konuşmalar. "Abi birçok akademisyen arkadaşımız yurtdışı kongrelere istese de katılamıyor. Balkanlar'daki akademisyenler, kuzeyimizde Rusya ve eski Sovyetler birliğinden ayrılan devletlerdeki akademisyen dostlarımız Ortadoğu ve İslam coğrafyasındaki bilim insanları yurtdışı kongrelere katılma konusunda bizler kadar şanslı değil. O zaman konuşmacıları Türkiye’ye davet etsek ve tüm bu coğrafyalardaki akademisyenlerin katılımını kolaylaştırsak nasıl olur" diye ilk kez bahsettiğinde proje çok makul görünmüştü. Sonra da şöyle devam etmişti hocamız: "Bunun bir getirisi olarak da ülkemiz endokrinoloji ve metabolizma alanında en iyi toplantıların düzenli olarak yapıldığı bir cazibe merkezi olur." 
Haklı da çıktı. Hayalini gerçekleştirmek üzere bilim dünyasındaki ilişkilerini harekete geçirdi, önemli adımlar attı. Önce Amerikalıları ikna etti. Endo- Society'nin o zamanki yöneticileriyle toplantı yaptı, fikrini onlara da kabul ettirdi. Toplantının adını da kendi tabiri ile “Hormon dünyasının köprüsünü Türkiye’de kurmak” anlamına gelecek olan “EndoBridge” olarak belirledi.
Kısa sürede uluslararası bilinirliğe ulaştı
2013'te ilk kez EndoBridge2013 adıyla Endo-Society ve TEMD ile (Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği) birlikte her biri alanında söz sahibi bilim insanları ve çok sayıda ülkeden gelen katılımcılarla olağanüstü başarılı geçen bir toplantı yapıldı. Bu toplantının bilim çevrelerinde çok güzel geri bildirimleri olması üzerine daha sonraki yıl Avrupa Endokrinoloji Derneği (ESE) de bu birlikteliğe katılmak istediğini bildirdi. Üç yıldır Amerika Endokrinoloji Derneği, Avrupa Endokrinoloji Derneği ve Türkiye Endokrinoloji Derneği bu toplantıları, Bülent hocanın koordinatörlüğünde birlikte devam ettiriyor.
Adı geçen iki derneğin onbinlerce bilim insanı üyesi var. Ve bizler artık gerek Amerika'da yapılan endokrinoloji kongrelerinde gerekse Avrupa Endokrinoloji Kongresi'nde her salonda Endobridge Antalya toplantılarının anonslarını ve tanıtımlarını yapabiliyoruz. Yani bu alanla ilgilenen herkes artık Türkiye'deyapılan böyle bir zirve ile ilgili fikir sahibi. Birçok uluslararası bilim kongresinde broşürlerine rastlıyor, Türk bilim insanları olarak gururlanıyoruz.
Şu anda Endobridge toplantıları yine Bülent hocanın koordinatörlüğünde "Uluslararası Yürütme Kurulu" tarafından bir düzenleniyor.
Her üç derneğin mevcut başkanları bu kurulun tabii üyeleri.
Ünlü isimler vize krizini dinlemeyip geldi
Bu yıl ki kongre öncesinde Amerika olan siyasi krizden dolayı önce yürekler hop etti. Çünkü toplantıya Amerika'dan çok önemli isimlerin gelmesi bekleniyordu. Ancak Amerika ile yaşanan vize krizine ragmen Amerika Endokrin Derneği Başkanı Prof.Dr. Lynnette Nieman Antalya'ya geldi ve kongrenin açılış konuşmasını yaptı. Avrupa Endokrinoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. AJ van der Lely de aynı şekilde ev sahibi olduğunu göstererek açılış konuşmacıları arasında yerini aldı. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı sevgili Prof. Dr. Sevim Güllü de yaptığı konuşmada bu desteklerinden dolayı kendilerine teşekkür etti. Tüm bunlar diğer ülkelerden gelen katılımcıların gözünde kongreye ayrı bir değer yükledi. Artık bölgemizdeki bilim insanları EndoBridge toplantılarının gününü adeta iple çeker olduklarını söylüyor. Bizler de aynı alanda çalıştığımız birçok ülkeden araştırmacı ile dostluklarımızı ve birlikte çalışma imkanlarımızı her geçen yıl biraz daha artırmış oluyoruz

Artık EndoBridge sadece hormon değil farklı ülkelerden gelen bilim insanlarının kaynaştığı bir dostluk köprüsü oldu. Bu uluslararası kapasite geliştirme projesi beş yılda 63 ülkeden 2 bin 100’ün üzerinde hekim ve bilim insanını Antalya’da bir araya getirdi. Kongre, hormon hastalıkları alanında tüm dünyada bilinen uluslararası bir Türkiye markası haline geldi. 
Her yıl olduğu gibi Avrupa Akreditasyon Konseyi tarafından kredilendirilen yıllık toplantılar, Türkçe, Rusça ve Arapça eşzamanlı çeviri ile İngilizce sunum dilinde yapılıyor. Katılımcıların endokrinoloji alanında dünyanın önde gelen isimleriyle buluştuğu EndoBridge® 2017'de, 24 konferans ve 16 vaka tartışması oturumuyla birlikte 80’in üzerinde sözlü ve poster vaka sunumuna yer verildi.
Çok sayıda genç Türk meslektaşımızı bu toplantılarda keyfl e dinledik. Programda diyabet, obezite, lipid bozuklukları, tiroid, kemik ve osteoporoz, hipofiz, böbreküstü bezi, nöroendokrin tümörler, kadın ve erkek üreme endokrinolojisi dahil olmak üzere endokrinolojinin tüm problemlerine güncel yaklaşım kapsamlı bir şekilde ele alındı. Sonunda EndoBridge 2018 kongresinin de 25- 28 Ekim 2018 tarihlerinde Antalya’da yapılacağı ilan edildi.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.Bülent Okan Yıldız, halen Avrupa Endokrinoloji Derneği Yönetim Kurulu'nda da görev alıyor. Bu yıl Lizbon’da yapılan Avrupa Endokrinoloji Kongresi’nin de başkanıydı. Hocamız endokrin camiasında bu prestijli göreve seçilmiş ilk Türk bilim insanı. Şimdi hedefi Avrupa Endokrinoloji Kongresi'ni Türkiye'de yapmak. Teşekkürler Bülent Hoca, emeğine yüreğine sağlık. Türkiyede Endokrinoloji Camiasının yüzakı olan hocalarımızdansın.

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Obezite cinselliğe darbe.

Fazla kilo, cinsel hayatı da vuruyor. Uzmanlar, ‘İdeal ölçüsüne kavuşanlar mutluluğu yakalar’ diyor.

Obezite cinselliğe darbe


 cinselliğe darbe

Fazla kilo, cinsel hayatı da vuruyor. Uzmanlar, ‘İdeal ölçüsüne kavuşanlar mutluluğu yakalar’ diyor

Obezite cinselliğe darbe
Cinsellik ile  arasında yakın bir ilişki olduğu açıklandı. Medicana International İstanbul Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan, obezitenin, cinsel fonksiyon bozukluğuna yol açtığını söyledi. Dr. Balkan, şu uyarılarda bulundu:

 Obez kişiler, özgüven eksikliği, ilişkilerde zorluk çekebilir. Vücut kitle endeksi ne kadar yüksekse cinsel yaşam kalitesi o kadar azalır.
 Obez erkeklerde ise artan yağ dokusuna bağlı olarak fazlalaşan östrojen seviyeleri, obeziteye bağlı tansiyon yüksekliği ve uyku apnesi gelişimi cinselliği olumsuz etkiler.
 Şeker hastalığına bağlı cinsel fonksiyon bozukluklarıyla karışmaması için mutlaka testlerin yapılması gerekir.
 Tedavide öncelikle diyetisyen kontrolünde sağlıklı beslenmenin öğretilmeli düzenli egzersiz yapılmalı.
 Diyet ve egzersize rağmen kilosu kontrol edilemeyen morbid obezlerde cerrahi seçenek düşünülebilir.
 İster kadın isterse erkek olsun, fazla kiloyla bağlantılı cinsel sorun yaşayan hastalar, ilaç ve psikolojik destekle tedavi edilebilir. Bunun için önemli olan doğru teşhisin konulup, tedaviye geçilmesidir.

.

Cushing sendromu 1 milyonda 10 kişide görülüyor

 Ülkemizde 1 milyonda yaklaşık 10 - 15 kişide görülen ve endokrinolojik hastalıklardan biri olan Cushing Sendromu, böbrek üstü bezlerinde üretilen kortizol hormonunun aşırı üretimi sonucu ortaya çıkıyor.
EN BELİRGİN BELİRTİSİ YÜZDE ŞİŞKİNLİK, PEMBELİK
Medicana International İstanbul Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan Cushing Sendromu'nun genellikle kadınlarda görüldüğünü ve böbrek üstü bezi hastalığı olduğunu belirtti ve hastalık hakkında şu bilgileri verdi:
Cushing Hastalığının en belirgin belirtisi aydede yüzüdür. Bu hastalığa sahip kişilerde yüz şişer, kilolu ve pembemsi bir hal alır. Omuzların arasında ve ensede biriken aşırı miktardaki yağ da belirtiler arasındadır. Ayrıca kollar ve bacaklar zayıflarken karın bölgesinde de aşırı miktarda yağ birikimi görülür. Cushing Sendromu genellikle böbrek üstü bezlerinde hastalık bulunan kişilerde sıklıkla görülür. Böbrek üstü bezlerinde görülebilecek bir rahatsızlık, kortizol hormonunun aşırı miktarda üretilmesine neden olacaktır. Bu da cushing hastalığı oluşumuna neden olacaktır. Ayrıca bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan kortizon da cushing hastalığına yol açmaktadır.
HİPERTANSİYON, DİYABET, KALP HASTALIKLARINI TETİKLEYEBİLİR
Cushing hastalığına sahip bir hastada karın bölgesinde ve özellikle de göğüslerde mor renkte çatlamalar oluştuğunu ve sindirim sisteminde oluşan hastalıkların arttığını gözlemlediğini belirten Doç. Dr. Balkan şunları söyledi:
"Erkeklerde cinsel isteksizlik ve kadınlarda ise adet düzensizliği diğer komplikasyonlardır. Cushing hastalığının ilerlemesi halinde ise hipertansiyon, diyabet, kalp hastalıkları ve kemik erimesi ortaya çıkabilir. Fiziksel belirtiler hastalığı genel olarak tanımlayabildiği için fiziksel tedavi sonrası Cushing hastalığının teşhisi rahatlıkla koyulabilmektedir. Ancak kesin tanı için birkaç test istenmektedir. Bunlardan birisi idrardaki kortizol miktarının ölçülmesidir. Bunların yanında diğer kan testleri ile birlikte böbrek üstü bezlerinin tomografileri de çekilerek tetkikler tamamlanır. Cushing hastalığının cerrahi işlem,ilaçla sağaltım gibi tedavi yöntemleri mevcuttur. Ancak ilaçla sağaltım cushing hastalığı için sadece seyrek durumlarda geçerli bir tedavi yöntemi olabilmektedir. Cerrahi işlem böbrek üstü bezinde kitle veya hipofiz bezinde kitle olduğunda uygulanabilir."

23 Haziran 2017 Cuma

KİLO VERMEYE ENGEL OLAN 10 DURUM!

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan, kilo vermekte zorluk çeken, diyet ve egzersize rağmen yetersiz kilo verenlerin aşağıdaki hormonal sebepler yönünden araştırılması gerektiğini ifade etti.

 1-İnsülin direnci: Göbek yağlanması, karaciğer yağlanmasının en sık sebeplerinden biridir. Açlık krizleri, doyamama, halsizlik, yorgunluk, sık acıkma gibi şikayetlere sebep olur. 8 saat açlık sonrası ölçülen insülin ve kan şekeri düzeyi ile hesaplanabiliyor.

 2-Tiroid hormonlarının yetersiz çalışması: Hashimoto hastalığı, tiroid ameliyatı veya tiroid iltihabı sonrası gelişebiliyor. Tiroid hormonlarının yetersiz salgısı vücutta su tutulumu, ödem, kilo alımı, kas ağrısı, adet düzensizliği, kabızlık yapabiliyor. Tanı kandaki hormon düzeylerine bakılarak konabiliyor. Tedavisi ömür boyu dışarıdan tiroid hormon ekstresi alarak yapılabiliyor.

 3-Böbreküstü bezlerinin fazla çalışması: Böbreküstü bezinden aşırı kortizol salgılanması cushing sendromu olarak da biliniyor. Aşırı kortizol salgısı kilo alımı, insülin direnci, şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, adet düzensizliği, tüylenme artışı ve aydede yüze sebep olabiliyor.

4-Polikistik over sendromu: Genç bayanların %7’de görülebiliyor. Adet düzensizliği, tüylenme artışı, yüzde tedaviye rağmen geçmeyen sivilceler, kilo alımı gibi belirtiler gösteriyor. Yumurtalık ultrasonunda çok sayıda kistin görülmesi ve hormon tetkiklerinde bozukluklar ile teşhis edilebiliyor. Tedavi edilmezse kemik erimesi, kilo alımı, kısırlığa sebep olabiliyor ve rahim kanser riskini artırabiliyor. 

5-Cinsiyet hormonlarının azalması: Erkeklerde testosteron bayanlarda östrojen hormon düzeylerinin azalması ile teşhis edilebiliyor. Erkeklerde testosteron azlığı kas gücünde kayba, ereksiyonun olmamasına, yağlanma artışına ve kısırlığa sebep olabiliyor. Kadınlarda östrojen azalması daha çok menapozda adetlerin kesilmesi ile oluyor. Sıcak basmaları, stres, çarpıntı, kilo artışı ile kendini gösteriyor. 

6-Büyüme hormonu fazlalığı (Akromegali): Büyüme hormonunun hipofiz bezinde adenom olmasına bağlı fazla çalışması tüm organların ve boyun orantısız büyümesine kilo artışına, şeker hastalığı ve kalp hastalığı riskinin artmasına sebep olur.

 7-Prolaktin hormon fazlalığı: Hipofiz bezinden salgılanan bir hormondur. Kadınlarda memeden süt gelme, adet düzensizliği, tüylenme artışı ile kendini gösterirken erkeklerde daha çok ereksiyon olamama ve görme kaybı ile kendini gösterir. İlaç ve bazı özel durumlarda cerrahi tedavi gerektirebilir.

.
 8-D Vitamini eksikliği: Eksikliği maalesef çok fazla. Güneş ışınlarına yetersiz maruziyet, ofis ortamında çalışma sıklığını artırıyor. Genelde belirti vermiyor. Kas kemik ağrıları, halsizlik, bağışıklık sistemi zayıflığına bağlı sık enfeksiyon geçirme, kemik erimesine sebep olabiliyor. Eksikliği insülin direncini ve şeker hastalığı riskini artırabiliyor. 

9-Reaktif hipoglisemi: Basit ve rafine karbonhidrat tüketiminden genelde 1-2 saat sonra halsizlik, uyuklama, sersemleme, terleme, çarpıntı ile seyreden karbonhidrat alınınca rahatlama olan hastalık tattlı ihtiyacını artırarak kilo aldırıyor. Tedavide ara öğünlü ve düşük glisemik indeksli beslenme bazen ilaç tedavisi gerekebiliyor. 

10-Kortizon ve östrojen içeren hormon preperatlarının dışarıdan kullanımı


http://www.hurriyetaile.com/sizin-icin/beslenme-diyet/kilo-vermeye-engel-olan-10-durum_22193.html

Uzmanlardan bayramda beslenme önerileri

Uzmanlar, Ramazan günleri süresince değişen yeme-içme saatlerinin ardından normal seyire dönerken bayram boyunca yeme içme alışkanlıklarına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.



Uzmanlar, Ramazan günleri süresince değişen yeme-içme saatlerinin ardından normal seyire dönerken bayram boyunca yeme içme alışkanlıklarına dikkat edilmesi gerektiği uyarılarında bulunarak, hafif yiyecekler tüketilmesi, az ve sık öğünler tercih edilmesi, bol su içilmesi ve mümkünse sütlü tatlı ve meyvelere öncelik verilmesi gerektiğini söyledi.

Ramazan Bayramı öncesi uzmanlar AA muhabirine yaptıkları açıklamalarda tüketicilere beslenme önerilerinde bulundu. Medicana Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatmagül Öztürk, oruçla beraber farklılaşan metabolizmanın bayramda kötü sürprizler yapabileceğine işaret ederek, oruçla ikiye düşen öğün sayısının birden farklılaşması ile midede hazımsızlık, gaz, bağırsak sistemi rahatsızlıkları gibi şikayetlerin ortaya çıkabileceğini söyledi.
Bu durumun önüne geçebilmek için ve en az hasarla atlatmak için güne güzel bir kahvaltı ile başlanması tavsiyesinde bulunan Öztürk, kahvaltıda şarküteri ürünlerinin yer almaması, sonraki süreçte ise hafif besinler tercih edilmesi, az ve sık yemeye özen gösterilmesi ve yiyeceklerin çok iyi çiğnenmesi gerektiğine işaret etti.
Öztürk konuşmasında bayram süresince yapılacak bayram ziyaretlerinin önemine de dikkati çekerek, şu uyarılarda bulundu:
"Fazla yediğinizde hem mideyi yoracak hem de yakamadığınız enerji kilo alım riskini beraberinde size taşıyacaktır. Bu bayram havalar da sıcak olduğu için ikramlarınızın türünü değiştirebilirsiniz, mesela geleneksel tatlımız olan baklava yerine, sütlü tatlılar, dondurma, meyve tatlıları yapılabilir."

Kronik hastalığı olanlara beslenme önerisi

Medicana International İstanbul Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan, kronik hastalığı olanların ve diyabet hastalarının bayramda beslenmesine önem vermesi gerektiğine dikkati çekerek, "Şeker hastalarının ramazan bayramı boyunca tatlı, çikolata tüketimine dikkat edilmeli, çevrenin ısrarcı tutumlarından ve aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca uzak kalınmalıdır. Eğer tatlı tüketmek çok isteniyorsa hamurlu, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Bayram süresince ve bayramdan sonra da sıvı alımı arttırılmalı, günde yaklaşık 2-2,5 litre su içilmeli, sıvı tüketimini artırmak amacıyla öğünlere ayran, komposto gibi sıvı gıdalar eklenmelidir" şeklinde konuştu.

"Tatlılara hayır demeyi bilin"

Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gözde Patlak da, 17 saat aç kalarak değişen beslenme düzeni ve bayramla birlikte gelen yeme serbestliğinin insan sağlığına zarar vermemesi için tüketicilerin dikkat etmesi gerektiğini dile getirerek, "Ramazan ayındaki aç kalınan saatlerin, günlerin acısını aman bayramda fazla yemek yiyerek çıkarmayın. Özellikle değişen düzen, yavaşlayan metabolizma ve bağırsak hareketlerini unutmayın. 1 ay boyunca dinlenen vücudunuza 3 günde her şeyi yiyerek yüklenmeyin. Öncelikle tatlılara dikkat edin, her ne kadar sizin için yapılmış olsa da kendi sağlığınız için hayır demeyi bilmek gerekiyor." dedi.

Bayramda ağız sağlığına dikkat

Bakırköy Hospitadent Diş Hastanesi Başhekim Dr. Selma Kurtoğlu ise, diş sağlığında dikkat edilmesi gerekenlere yönelik uyarılarda bulundu, günlük ritme dönme esnasında ağız sağlığının ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi. Aşırılıktan kaçınılması gerektiğini belirten Kurtoğlu, şu bilgileri verdi:
"Mümkün olduğunca aşırılıktan kaçmalı, ikramlar da çok ısrarcı olunmamasına dikkat etmeliyiz. Uzun oruç sürecinde fırçalamaya ne kadar önem versek de aksamalar oluyor. Bu dönemde daha sık dişlerimizi fırçalayıp diş ipi mutlaka kullanmalıyız."

22 Haziran 2017 Perşembe

Tiroid hastalığıyla ilgili doğru bilinen 11 yanlış!

Doç. Dr. Fevzi Balkan, tiroid hastalıkları ile ilgili tüm bilinmeyenleri ve doğru bilinen yanlışları anlattı.

Gelişen teknolojik gelişmeler, tiroid testlerinin ve görüntüleme yöntemlerinin sık kullanılması hasta ve hasta yakınlarında bilgi karmaşasına sebep olmaktadır. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan, tiroid hastalıkları ile ilgili tüm bilinmeyenleri ve doğru bilinen yanlışları anlattı:

Hipotiroidi İçin Kullanılan İlaçlar Geçici Kullanılır

Hipotiroidi tedavisindeki ilaçlar genelde ömür boyu kullanılmalıdır, bazı geçici hipotiroidilerde kısa süreli ilaç tedavisi verilebilir.

Hipertiroidi İlaçları Ömür Boyu Kullanılır

Zehirli guatr durumunda ilaçlar genelde belli süreler kullanılır, eğer hastalık tekrarlar ise diğer tedavi seçenekleri devreye girer.

Atom Tedavisi Zararlıdır

Atom tedavisi düşük dozlarda verildiğinde genelde yan etkisi az, hasta açısından konforlu bir tedavi şeklidir.

Tiroid Nodulu Mutlaka Ameliyat Gerektirir

Tiroid nodullerinin sadece %10 kadarı ameliyat gerektirir.

Tiroid kanseri ileri yaşlarda görülür.

Tiroid kanseri 20′ li yaşlarda bile görülebilmektedir.

Her Tiroid Nodulüne Sintigrafi Çekilmelidir

Sadece fazla çalışan nodullere ve tiroid bezinin fazla çalıştığı durumlarda sintigrafi istenmelidir.

Tiroid Biyopsisi Çok Ağrılıdır.

Tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi ultrasonografi eşliğinde ince iğnelerle yapılan çok ağrılı olmayan bir işlemdir.

Tiroid İlaçları Kemik Erimesi Yapar

Tiroid ilacı uzun süre yüksek dozda kullanıldığında kemik erimesi yapabilir, fizyolojik dozlarda böyle bir yan etkisi yoktur.

Tiroid Ultrasonografisinde Nodulün Kanserli Olduğu Anlaşılır

Tiroid ultrasonografisinde şüpheli bulgular nodulün iyi olmadığını düşündürebilir ama kanser tanısı biyopsi sonucu ile konulur.

Soğuk Tiroid Nodulleri Mutlaka Kötüdür Ameliyat Olmak Gerekir

Her soğuk nodul kötü olmayabilir.Tiroid ince iğneaspirasyon biyopsisi ile ameliyat kararı verilmelidir.

Tiroid hastalığı Mutlaka Kilo Yapar

Bazı tiroid hastalıkları(hipertiroidi) gibi kilo kaybına da sebep olabilir. Bazı hastalarda kilo alımı, bazılarında ise kiloda değişiklik olmayabilir.

21 Haziran 2017 Çarşamba

25 belirti ve neden olduğu hastalıklar

Tatlı krizleri, tüylenme, kilo verememek birçok metabolizma hastalığının belirtisi olabilir. Doç. Dr. Fevzi Balkan hormonal hastalıkların kendilerini nasıl gösterdiğini anlattı ve erken teşhisin önemine dikkat çekti.

Doç. Dr. Fevzi Balkan 25 belirti ve neden olabileceği hastalıkları anlattı. 
HORMONAL HASTALIKLARIN BELİRTİLERİ
1- Kilo alımı ve kilo verememe: İnsülin Direnci, Şeker Hastalığı, Polikistik Over Sendromu, Cushing Sendromu ve Hipotiroidinin Habercisi Olabilir.
2- Tatlı krizleri, sık sık acıkma: Hipoglisemi ve insülin direncinin habercisi olabilir.
3- Adet düzensizliği, tüylenme artışı: Yumurtalık kistleri, böbreküstü bezi rahatsızlıklarında görülebilir.
4- Karında mor stria (çizgilenmeler): Cushing Sendromunun belirtisi olabilir.
5- Yorgunluk: Tüm hormonal hastalıkların ortak belirtilerinden biridir.
6-Boyunda şişlik ve ağrı: Guatr, tiroid nodülünün habercisi olabilir.
7- Çarpıntı, ellerde titreme: Hipoglisemi ve tiroidin bezinin fazla çalışmasının belirtisi olabilir.
8- Aşırı terleme: Tiroidin fazla çalışması böbreküstü bezi hastalıkları ve şeker düşmesinin belirtisi olabilir.
10- Kilo kaybı: Şeker hastalığı, tiroidin fazla çalışmasının belirtsi olabilir.
11- Vücut ağrısı: Paratiroid bezi ve D vitamin eksikliğinin belirtisi olabilir.
12- Kemik erimesi, kemiklerde kırılma: Osteoporozun belirtisi olabilir.
13- Çenede büyüme: Akromegalinin belirtisi olabilir.
14- Göğüslerden süt gelmesi: Prolaktinomanın belirtisi olabilir.
15- Büyüme gelişme geriliği: Hormon eksikliklerinin, vitamin ve demir eksikliği nedeni ile olabilir.
16- Erkeklerde sakal çıkmaması: Erkeklik hormonu eksikliğine bağlı gelişebilir.
17-  İktidarsızlık: Testosteron hormon eksikliği, prolaktin fazlalığı, tiroid bezi ile ilgili problemlerde olabilir.
18- Göğüslerde büyüme: Erkeklerde jinekomasti olarak adlandırılır, araştırılmalıdır.
19- Aşırı uzama: Büyüme hormonu fazlalığının belirtisi olabilir.
20- Saç dökülmesi: Kadınlarda polikistik over sendromu, böbreküstü bezi bozuklukları ve tiroid bezi problemlerinde görülebilir.
21- Kansızlık: Hormon ve vitamin eksikliklerinde, tiroid, büyüme hormonu ile ilgili problemlerde görülebilir.
22- Ellerde kasılma ve uyuşmalar: Paratiroid bezi, magnesyum ve kalsiyum metabolizma bozuklukları ve d vitamin eksikliğinde görülebilir.
23- Tansiyon yükselmesi: Cushing sendromu, paratiroid ve tiroid bezi bozuklukları, böbrek üstü bezi bozukluklarında görülebilir. 
24- Ciltte kalınlaşma: Hipotiroidinin belirtisi olabilir.
25-  Kaslarda seyirme ve ağrılar: Tiroid rahatsızlıkları, magnezyum- kalsiyum metabolizma bozukluklarında görülebilir.

17 Haziran 2017 Cumartesi

Süt hormonu yüksekliği gebeliğe engel

Halk arasında süt hormonu yüksekliği olarak bilinen lohusalık dönemi dışında prolaktin, gebe kalamama ve adet düzensizliğinin en önemli nedenlerinden biri.



Memorial Diyarbakır Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Aydın Ilgın, halk arasında süt hormonu yüksekliği olarak bilinen lohusalık dönemi dışında prolaktinin, gebe kalamama ve adet düzensizliğinin en önemli nedenlerinden biri olduğunu söyledi.


Yaşam şekli ve birçok hastalıkla ilişkili olan prolaktin yüksekliğinin, kan tahlili ile belirlenebileceğini ifade eden Op. Dr. Aydın Ilgın, hormon seviyesindeki bu yüksekliğin nedeni tespit edildikten sonra hastaya uygun tedavi uygulanması gerektiğini kaydetti. Op. Dr. Aydın Ilgın, gebe kalamama sorunun en önemli nedenlerinden biri olan prolaktin yani süt hormonu yüksekliğinin, tanı ve tedavisi hakkında bilgi verdi. Ilgın, "Prolaktin beynin altında bulunan ve bezelye büyüklüğünde olan hipofiz bezinden salgılanan hormondur. Prolaktin hormonu halk arasında "süt hormonu" olarak da bilinir. İşlevi, meme dokusunun gelişimine katkıda bulunmak ve doğum sonrası süt üretimini teşvik etmektir. Ayrıca lohusalık döneminde FSH ve GnRH hormonlarını üretimini engelleyerek, yumurta gelişimini durdurur. Bebeğini düzenli ve sık emziren annelerin, gebe kalmama ve adet görmeme nedeni de budur. Lohusalık dönemi dışında kanda yüksek prolaktin varsa yine FSH, GnRH hormonlarının üretimi baskılanır. Böylece yumurta gelişimi durur, gebe kalamama ve adet düzensizliği oluşur. Gebe kalma sorunu yaşayan kadınlarda, prolaktin hormon seviyesi kontrol edilmelidir" dedi.


Prolaktin düzeyinin yükselmesinin en önemli nedeninin hipofiz bezi tümörü olduğunu belirten Op. Dr. Aydın Ilgın, 1 santimetrenin altındaki tümörler "mikroadenom", 1 santimetrenin üstündeki tümörlerin ise "makroadenom" olarak adlandırıldığını söyledi. Ilgın, "İyi huylu tümörlerdir ve genellikle ameliyata gerek kalmadan ilaçla tedavi edilebilir. Tanısı, hipofiz MR ile rahatlıkla konulur. Hipofiz bezi göz sinirine yakın bulunur. Tümör varlığında bu sinire bası gerçekleşebilir. Bunun sonucu görme alanı kaybı ve baş ağrısı olabilir. Hasta mutlaka göz doktoruna başvurmalıdır. Hipofiz tümöründe cerrahi tedavi; prolaktin seviyesi ilaçla kontrol altına alınamıyorsa, bası bulguları mevcutsa ve tümör büyükse yapılır. Tiroid bezinin az çalıştığı yani hipotiroidi durumunda, TRH hormonun da etkisiyle prolaktin hormon salınımı artar. Polikistik over hastalığında da prolaktin yüksekliği olabilir. Antidepresanlar, ağrı kesiciler, tansiyon ilaçları, bulantı ilaçları, doğum kontrol hapları gibi ilaçların kullanımı da prolaktin düzeyini artırır. Ayrıca memeye masaj uygulanması, dar iç çamaşırları, memede piercing, ağır egzersizler, uykusuzluk ve stres nedeniyle de prolaktin yüksekliği oluşabilir" diye konuştu.

"DOĞRU TANI İÇİN UYGUN ZAMANDA KAN TAHLİLİ YAPILMALI"

Meme ucunun sıkılması ya da kendiliğinden memeden süt gelmesi, memede ağrı ve büyüme, adet düzensizliği, görme problemi, baş ağrısı, cinsel istek azlığı, gebe kalamama gibi belirtiler olduğunu belirten Op. Dr. Aydın Ilgın, vücuttaki prolaktinin hormon yüksekliğine işaret edebileceğini bildirdi. Ilgın, "Tanı, kanda prolaktin seviyesine bakılarak konulabilir. Prolaktin tanısı için kan alım zamanı önemlidir. Prolaktin hormonun kandaki seviyesinde gün içinde dalgalanmalar olur. Sabah saatlerine fazla üretildiği için bu saatlerde kan alınmalıdır. Kan alınacağı günden bir önceki gece cinsel ilişki ve meme ucu uyarımın olmaması, uykusuz kalınmaması gerekir. Polaktin seviyesi adet döngüsü ile de değişiklik gösterebilir. Adet döneminde veya hemen sonrasında kandaki prolaktin seviyesine bakılmalıdır. Prolaktin yüksekliğinde; ilaç kullanımı doktor kontrolünde düzenlenmeli, düzenli uyku ve stresten uzak yaşam sürülmeli, meme ucu uyarımını azaltacak iç çamaşırları tercih edilmeli. Hipotiroidi hastalarında öncelikle tiroid hormon seviyeleri kontrol altına alınmalıdır. Prolaktinin normal seviyelere indirilmesi için ilaç tedavileri uygulanmalıdır. Gebe kalamayan hastalarda prolaktin yüksekliği varsa, kısırlık araştırmasında gerekli olan tüm testler yapılmalıdır. Çünkü kısırlık sadece prolaktin yüksekliğine bağlı olmayabilir. Erkeklerde de prolaktin seviyeleri kısırlığa neden olabilir. İlaçlarla tedavisi mümkündür. Erkeklerde bu sorun; azalmış sperm sayısı, cinsel isteksizlik, iktidarsızlık, meme büyüklüğü gibi belirtilerle ortaya çıkar" ifadelerini kullandı.

Ayaklarınız büyüyor, yüzükleriniz dar geliyorsa…

Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, akromegalinin belirtilerini ve tedavisini anlattı.



Diş aralıklarında açılma, dilde, ellerde ve ayaklarda büyüme gibi belirtilerle kendini gösteren akromegali, ölümcül sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Kalp büyümesi ve yetmezliği, yüksek tansiyon gibi sonuçlar doğurabilen akromegali, her yıl 250-300 kişinin yakalandığı bir hastalık.

kromegalinin tedavisinde erken tanının önemine değinen Marmara Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hastalığın tedavi şekilleri hakkında bilgiler verdi.
Hipofiz bezinde ortaya çıkıp büyüme hormununu aşırı olarak salgılayan bir tümörden kaynaklanan akromegali hastalığı Türkiye'de 4.500'ün üzerinde insanda bulunuyor. Halk arasında “büyüme hastalığı” olarak da bilinen akromegalinin belirtileri fark edildiğinde mutlaka bir endokrinoloji uzmanına baş vurulması gerekiyor.
YAVAŞ İLERLİYOR
Yavaş ilerlemesiyle kolay fark edilemeyen akromegali hastalığına tanı da bu nedenle geç konulabiliyor. Akromegali tedavisinde ihmal oluşması durumunda hipertansiyon, kalp hastalığı, diyabet ve artrit gibi sağlık sorunları ortaya çıkabiliyor. Marmara Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, akromegalinin yavaş ilerleyen bir hastalık olması nedeniyle belirtilerin hastalar, yakınları, hatta sağlık profesyonellleri tarafından bile fark edilemediği, genellikle fark edildiğinde ne yazık ki bazı kalıcı değişikliklerin yerleşmiş olduğunu bu nedenle şüphe varsa gecikmeden mutlaka sağlık kuruluşlarına başvurmaları gerektiğini söylüyor.

BİRÇOK SAĞLIK SORUNUNU BERABERİNDE GETİRİYOR
“Akromegaliyi erişkin insanlarda büyüme hormonunun normal seviyenin üzerinde, aşırı salgılanması sonucunda uçların büyümesi olarak tanımayabiliriz” diyen Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hastalığın tedavisinde cerrahi müdahalenin şart olduğunu ifade ediyor. Ameliyatın yetersiz kaldığı durumlarda ilaç tedavisini içeren alternatiflerin de uygulanabileceğini belirten Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hastalığın en dikkat çekici belirtileri arasında ayakkabı numarasında büyüme, yüzüğün parmağa dar gelmeye başlaması ve çeşitli uzuvlarda görülen büyümelerin bulunduğuna dikkat çekiyor. Hastalığın erişkinlikten önceki dönemde başlamasının da mümkün olduğunu ve bu durumun tıpta ‘devlik' olarak tanımlandığını söyleyen Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, “Kemiklerin büyüme plakaları kapanarak büyümenin tamamlandığı erişkinlerde akromegali hastalığı gerçekleşir” diyor. Akromegali, tedavi edilmediği ya da ihmal edildiği durumlarda şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalpte büyüme ve kalp yetmezliği gibi ölüm riskini de içerisinde barındıran sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, akromegali belirtilerini taşıyan kişilerin doğru tanı için mutlaka bir endokrinoloji uzmanına görünmeleri gerektiğinin altını çiziyor.

BELİRTİLER KONTROL ALTINA ALINABİLİNİYOR
Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli'ye göre uzuv büyümelerinin yanı sıra baş ağrısı, görme alanı bozuklukları, dişlerin arasının açılması, dil büyümesi, aşırı seviyede terleme, horlama sıklığında artış, kalın bağırsakta görülen polipler ve bazı dokuların kalınlaşmasının da akromegali belirti ve bulguları arasında yer aldığını vurguluyor. Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hastalığın tedavisinde kullanılan cerrahi yöntem ile tümörü tümüyle çıkartmak veya bu mümkün olmazsa tümör küçültmenin, ilaçlar ile IGF-1 düzeylerinin normal düzeylere indirilerek hastalığı ve klinik belirtilerini kontrol altına almanın mümkün olduğunu, dirençli hastalarda radyoterapinin (ışın tedavisi) de kullanılabildiğini aktarıyor.

GÖRME KAYBI HİPOFİZ BEZİ TÜMÖRÜNÜN HABERCİSİ OLABİLİR

Memorial Kayseri Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Cüneyt Göçmez, hipofiz bezinin büyümesiyle oluşan tümörlerin tedavisi hakkında bilgiler vererek, "İnsan vücudundaki yaşamsal hormonların seviyesini ayarlayan hipofiz bezinin büyümesiyle oluşan tümörler, birçok sağlık sorununun başlangıç noktasını oluşturur. Hipofiz bezinin hemen üzerinde bulunan tümör göz sinirlerine baskı yaptığında cerrahi müdahale kaçınılmaz hale geliyor. Bu tümörün varlığınınönemli bir belirtisi ise hastanın, ‘at gözlüğü ile bakıyormuş’ gibi bir hisse kapılması ve görme kaybıyla yüz yüze gelmesidir" dedi.

Memorial Kayseri Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Cüneyt Göçmez, hipofiz bezinin büyümesiyle oluşan tümörlerin tedavisi hakkında bilgi verdi. Göçmez, "Hipofiz bezi,beynin ortasında bulunan, bir nohut tanesi büyüklüğünde ve ağırlığı yaklaşık 0,5 gram olan vücudun bütün hormonlarını kontrol eden bir merkezdir. Tiroit ve kortizon, kadınlarda süt hormonu, büyüme hormonu, testosteron, östrojeniç salgı bezleri gibi hormonların sevilerinin ayarlanmasında önemli bir rolü olan hipofiz bezi,ayrıca vücudun sıvı dengesini oluşturan antidiüretikhormonu da salgılamaktadır. Hipofiz bezindeki hücrelerin normalin dışında büyümesiadenom olarak adlandırılır. Adenomların nerdeyse %50’si hormonaktifyani fazla hormon salgılayan geri kalanı hormon salgılamayan tümörlerdir. Hormon salgılamayan grupta yer alan adenomlar göz sinirlerine baskı yapabilir. Çünkü göz sinirleri hipofiz bezinin hemen üzerinde yer alır.Bu baskı sonrası; baş ağrısı ve belirgin görme bozukluğu oluşur. 

Hipofiz bezindeki tümör nedeniyle hasta sanki at gözlüğü ile bakıyormuş gibi bir hisse kapılır. Görüş azalır, bir süre sonra kişi sağ ve sol tarafını göremez hale gelir. Bazı hastalar bu durumu uzun bir süre geçtikten sonra fark etmektedir" ifadelerini kullandı.
Göçmez, "Hormon salgılayan ademonlar söz konusu olduğunda daha farklı belirtiler ortaya çıkmaktadır. Örneğin büyüme hormonu salgılayan bir adenom gelişmişse, büyüme çağındakiçocuklarınboyları aşırı uzar. Erişkin hastalarda ise beyin hariç iç organlar büyür. Eller ve ayaklarda, çenede ve burunda da büyüme yani akromegali oluşur. Bu hastalar şeker hastası olmaya adaydır. Bu tip hastaların büyük bir bölümünü ise aşırı kalp büyümesi nedeniyle yaşamını kaybetmektedir. Adenomlarda bir başka klinik tablo ise vücuttaki kortizon seviyesinin artmasıyla ortaya çıkan Cushing hastalığıdır. Bu hastalığın nedeni, hipofiz bezinin böbreküstü bezini uyaran adrenokortikotrop hormonunu (ACTH) fazla üretmesidir. Cushing hastalığının en önemli belirtileri omuz başların yağlanma (bufalo tipi), vücutta oluşan mor renkli çizgiler, vücudun değişik yerlerindeki sivilcelerin artması ve aşırı şişmanlamadır. Bu hastalıkta kemik erimesi ise önemli bir sonuçtur" ifadelerini kullandı.

’Kadınlarda kısırlık, erkeklerde iktidarsızlık olabilir’ diyen Doç. Dr. Göçmez, "Kadınlarda prolaktin salgılanması durumunda ise göğüste hassasiyet ve süt gelmesi görülmektedir. İlerleyen dönemde kadınlarda kısırlık, erkeklerde ise iktidarsızlık, sakal ve bıyıklarda dökülme gibi bulgular ortaya çıkmaktadır. Bu tür tümörlerin tedavisinde öncelikli olarak medikal tedavi uygulanmaktadır. Ancak akromegali durumunda herhangi bir salgı yapmayan ve göz sinirlerine baskı yapan bir tümör söz konusu ise cerrahi müdahale kaçınılmazdır. Eskiden mikroskobik yapılan cerrahi müdahalelerin yerini minimal invaziv olarak adlandırılan endoskopik yöntem almıştır. Endoskopik yöntemlerle, ince bir boru içine yerleştirilmiş kamera sayesinde burundan girilerek en iyi görüntü elde edilmektedir. Tümörlü alanı görebilmek için kafatasında oluşturulan büyük kesilerin yerini alan minimal invaziv cerrahiler sayesinde doku tahribatı azalmış, hastaların iyileşme ve normal yaşama dönüş süreleri kısalmıştır" şeklinde konuştu.

http://www.milliyet.com.tr/gorme-kaybi-hipofiz-bezi-tumorunun-habercisi-kayseri-yerelhaber-1071967/

Yeni yüzyılın sendromu adrenal yorgunluk

Dünya Sağlık Örgütü, yeni yüzyılın sendromu olarak adrenal yorgunluğu gösteriyor. Bu sendroma adını veren, böbrek üstü bezleri olan adrenal.

 Uzun süre yoğun çalışınca ve stres altındayken adrenalin salgılanıyor. Bu da yorgunluk hissi veriyor

Alternatif tıpla uğraşanlar adrenal yorgunluk üzerinde çok duruyor. Aslında stres, tehlikeye vücudun verdiği bir tepki. Bu tepki vücudu tehlikeden kaçmaya veya tehlikeyle mücadele etmeye hazırlar. Bunun için başlıca iki hormon adrenalin ve kortizol görev yapar. Adrenalin temel olarak stres hormonu. Tansiyonu yükseltir, damarları daraltır kalp hızını artırır, kan akımını kalp, beyin, böbrek ve çizgili kaslar gibi hayati organlara yönlendirir. Buna karşılık sindirim sistemi ve cinsel organlar gibi bölgelerde kan akımını azaltır ve kasları gerer. Örneğin sınava girmeden önce vücudunuz gerilir, midenize taş gibi bir şey oturur ve idrara gitme ihtiyacı duyarsınız. Ancak fazlası kan basıncının yükselmesi, çarpıntı, damarların büzülmesine dolasıyla kalp krizi, hipertansiyon atağı ve ani ölüme kadar gidebilen bozukluklara neden olur.

Kortizol ise motivasyonu artırır, kandaki şeker ve yağları yükselterek vücudun artan enerji ihtiyacına kaynak sağlar. Ayrıca ağrı duyusunu azaltır. Fazlası, özel bir tip şişmanlığa, kemiklerin zayıflamasına ve şeker hastalığına neden olur. Özetle gerek adrenalin gerekse kortizol hayati hormonlar ve yoklukları büyük sorunlara yol açar.
STRES İÇİN NEDEN ÇOK
Ancak bazen ortada bir tehlike yokken de şu veya bu nedenle strese giriyoruz. Anadolu Sağlık Ataşehir Tıp Merkezi iç hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Nevrez Koylan, uzun süreli mutsuz evlilikler, stresli işlerde uzun süre çalışma, yoğun ve vardiyalı çalışma, yoğun sınavlı öğrencilik dönemleri veya öğrencilikle çalışma hayatının birlikteliği gibi durumların böbreküstü bezlerini bozduğunu söylüyor. Ayrıca, alkol ve madde bağımlılığı da bu durumun nedenleri arasında. Koylan, “Adrenal yorgunluk tıp çevrelerinin henüz resmen kabul ettiği bir hastalık değil. Bir semptomlar (belirtiler) topluluğu olarak görülüyor ve bildiğimiz böbreküstü bezi yetersizliği hastalığı olan ‘Addison’dan daha farklı. İddia edilen hormon yetersizliğini gösterir bir tahlil vb. test de yok” diyor.

Sorun kendini yorgunluk, gece uykusuzluğu, sabah uyanma güçlüğü, tuz ve şeker isteğinin artması ve gün içinde kafein ve benzeri uyarıcılara sıklıkla ihtiyaç duymayla belli ediyor. Aslında bu belirtiler pek çok hastalıkta da bulunabiliyor. Ayrıca yoğun yaşam tarzının sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Prof. Dr. Koylan, “Bu belirtiler için adrenal yorgunluk yorumunun yapılması, bu belirtilerle kendisini gösteren başka hastalıkları gizleme tehlikesini taşır” uyarısında bulunuyor.
SEKS İSTEĞİNİ AZALTIYOR
Rahatsızlık, nedensiz yorgunluk, sabahları yataktan kalkmakta zorlanmak; gün içinde enerji için kahve, kola, tuzlu ve tatlı atıştırmalıklara ihtiyaç duymak; bitkin ve stresli hissetmek, hayatın günlük zorunluluklarıyla başa çıkmakta zorlanmak, stres ya da hastalıklardan kurtulamamak, eğlenememek ve seks isteğinde azalma gibi belirtilerle seyrediyor.
ASLINDA HAYAT KURTARICI
Memorial Ataşehir Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı’ya göre adrenalin her zaman kötü değil: “Acil ve şok durumlarında salgılanıp hayatımızı kurtaran, dağa tırmanma, aşık olma gibi durumlarda kalbimizin çarpmasına sebep olan bir hormon. Eksikliği; hipotansiyon, strese cevabın bozulması gibi durumları yaratır Fazlalığıysa malign hipertansiyona (feokromasitoma) neden olabilir” diyor.
Kavaklı, adrenal yorgunlukla başetmek için, beslenme yanlışlarının düzeltilmesini, aktivitenin ihmal edilmemesini, stres yaratan faktörlerin azaltılmasını, uyku ve dinlenme konusunda dikkatli olunmasını, alkol ve sigara kullanılmamasını, tüketilen kafeinin azaltılmasını öneriyor: “Tatil ve müzik gibi herkese iyi gelen şeylere yoğunlaşın.”

Vitamin hapları koca bir yalan mı?

Vitamin hapları koca bir yalan mı? Toronto Üniversitesi ve St. Michael Hastanesi’ndeki bir grup araştırmacının imza attığı çalışma, vitam...