23 Haziran 2017 Cuma

KİLO VERMEYE ENGEL OLAN 10 DURUM!

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan, kilo vermekte zorluk çeken, diyet ve egzersize rağmen yetersiz kilo verenlerin aşağıdaki hormonal sebepler yönünden araştırılması gerektiğini ifade etti.

 1-İnsülin direnci: Göbek yağlanması, karaciğer yağlanmasının en sık sebeplerinden biridir. Açlık krizleri, doyamama, halsizlik, yorgunluk, sık acıkma gibi şikayetlere sebep olur. 8 saat açlık sonrası ölçülen insülin ve kan şekeri düzeyi ile hesaplanabiliyor.

 2-Tiroid hormonlarının yetersiz çalışması: Hashimoto hastalığı, tiroid ameliyatı veya tiroid iltihabı sonrası gelişebiliyor. Tiroid hormonlarının yetersiz salgısı vücutta su tutulumu, ödem, kilo alımı, kas ağrısı, adet düzensizliği, kabızlık yapabiliyor. Tanı kandaki hormon düzeylerine bakılarak konabiliyor. Tedavisi ömür boyu dışarıdan tiroid hormon ekstresi alarak yapılabiliyor.

 3-Böbreküstü bezlerinin fazla çalışması: Böbreküstü bezinden aşırı kortizol salgılanması cushing sendromu olarak da biliniyor. Aşırı kortizol salgısı kilo alımı, insülin direnci, şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, adet düzensizliği, tüylenme artışı ve aydede yüze sebep olabiliyor.

4-Polikistik over sendromu: Genç bayanların %7’de görülebiliyor. Adet düzensizliği, tüylenme artışı, yüzde tedaviye rağmen geçmeyen sivilceler, kilo alımı gibi belirtiler gösteriyor. Yumurtalık ultrasonunda çok sayıda kistin görülmesi ve hormon tetkiklerinde bozukluklar ile teşhis edilebiliyor. Tedavi edilmezse kemik erimesi, kilo alımı, kısırlığa sebep olabiliyor ve rahim kanser riskini artırabiliyor. 

5-Cinsiyet hormonlarının azalması: Erkeklerde testosteron bayanlarda östrojen hormon düzeylerinin azalması ile teşhis edilebiliyor. Erkeklerde testosteron azlığı kas gücünde kayba, ereksiyonun olmamasına, yağlanma artışına ve kısırlığa sebep olabiliyor. Kadınlarda östrojen azalması daha çok menapozda adetlerin kesilmesi ile oluyor. Sıcak basmaları, stres, çarpıntı, kilo artışı ile kendini gösteriyor. 

6-Büyüme hormonu fazlalığı (Akromegali): Büyüme hormonunun hipofiz bezinde adenom olmasına bağlı fazla çalışması tüm organların ve boyun orantısız büyümesine kilo artışına, şeker hastalığı ve kalp hastalığı riskinin artmasına sebep olur.

 7-Prolaktin hormon fazlalığı: Hipofiz bezinden salgılanan bir hormondur. Kadınlarda memeden süt gelme, adet düzensizliği, tüylenme artışı ile kendini gösterirken erkeklerde daha çok ereksiyon olamama ve görme kaybı ile kendini gösterir. İlaç ve bazı özel durumlarda cerrahi tedavi gerektirebilir.

.
 8-D Vitamini eksikliği: Eksikliği maalesef çok fazla. Güneş ışınlarına yetersiz maruziyet, ofis ortamında çalışma sıklığını artırıyor. Genelde belirti vermiyor. Kas kemik ağrıları, halsizlik, bağışıklık sistemi zayıflığına bağlı sık enfeksiyon geçirme, kemik erimesine sebep olabiliyor. Eksikliği insülin direncini ve şeker hastalığı riskini artırabiliyor. 

9-Reaktif hipoglisemi: Basit ve rafine karbonhidrat tüketiminden genelde 1-2 saat sonra halsizlik, uyuklama, sersemleme, terleme, çarpıntı ile seyreden karbonhidrat alınınca rahatlama olan hastalık tattlı ihtiyacını artırarak kilo aldırıyor. Tedavide ara öğünlü ve düşük glisemik indeksli beslenme bazen ilaç tedavisi gerekebiliyor. 

10-Kortizon ve östrojen içeren hormon preperatlarının dışarıdan kullanımı


http://www.hurriyetaile.com/sizin-icin/beslenme-diyet/kilo-vermeye-engel-olan-10-durum_22193.html

Uzmanlardan bayramda beslenme önerileri

Uzmanlar, Ramazan günleri süresince değişen yeme-içme saatlerinin ardından normal seyire dönerken bayram boyunca yeme içme alışkanlıklarına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.



Uzmanlar, Ramazan günleri süresince değişen yeme-içme saatlerinin ardından normal seyire dönerken bayram boyunca yeme içme alışkanlıklarına dikkat edilmesi gerektiği uyarılarında bulunarak, hafif yiyecekler tüketilmesi, az ve sık öğünler tercih edilmesi, bol su içilmesi ve mümkünse sütlü tatlı ve meyvelere öncelik verilmesi gerektiğini söyledi.

Ramazan Bayramı öncesi uzmanlar AA muhabirine yaptıkları açıklamalarda tüketicilere beslenme önerilerinde bulundu. Medicana Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatmagül Öztürk, oruçla beraber farklılaşan metabolizmanın bayramda kötü sürprizler yapabileceğine işaret ederek, oruçla ikiye düşen öğün sayısının birden farklılaşması ile midede hazımsızlık, gaz, bağırsak sistemi rahatsızlıkları gibi şikayetlerin ortaya çıkabileceğini söyledi.
Bu durumun önüne geçebilmek için ve en az hasarla atlatmak için güne güzel bir kahvaltı ile başlanması tavsiyesinde bulunan Öztürk, kahvaltıda şarküteri ürünlerinin yer almaması, sonraki süreçte ise hafif besinler tercih edilmesi, az ve sık yemeye özen gösterilmesi ve yiyeceklerin çok iyi çiğnenmesi gerektiğine işaret etti.
Öztürk konuşmasında bayram süresince yapılacak bayram ziyaretlerinin önemine de dikkati çekerek, şu uyarılarda bulundu:
"Fazla yediğinizde hem mideyi yoracak hem de yakamadığınız enerji kilo alım riskini beraberinde size taşıyacaktır. Bu bayram havalar da sıcak olduğu için ikramlarınızın türünü değiştirebilirsiniz, mesela geleneksel tatlımız olan baklava yerine, sütlü tatlılar, dondurma, meyve tatlıları yapılabilir."

Kronik hastalığı olanlara beslenme önerisi

Medicana International İstanbul Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan, kronik hastalığı olanların ve diyabet hastalarının bayramda beslenmesine önem vermesi gerektiğine dikkati çekerek, "Şeker hastalarının ramazan bayramı boyunca tatlı, çikolata tüketimine dikkat edilmeli, çevrenin ısrarcı tutumlarından ve aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca uzak kalınmalıdır. Eğer tatlı tüketmek çok isteniyorsa hamurlu, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Bayram süresince ve bayramdan sonra da sıvı alımı arttırılmalı, günde yaklaşık 2-2,5 litre su içilmeli, sıvı tüketimini artırmak amacıyla öğünlere ayran, komposto gibi sıvı gıdalar eklenmelidir" şeklinde konuştu.

"Tatlılara hayır demeyi bilin"

Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gözde Patlak da, 17 saat aç kalarak değişen beslenme düzeni ve bayramla birlikte gelen yeme serbestliğinin insan sağlığına zarar vermemesi için tüketicilerin dikkat etmesi gerektiğini dile getirerek, "Ramazan ayındaki aç kalınan saatlerin, günlerin acısını aman bayramda fazla yemek yiyerek çıkarmayın. Özellikle değişen düzen, yavaşlayan metabolizma ve bağırsak hareketlerini unutmayın. 1 ay boyunca dinlenen vücudunuza 3 günde her şeyi yiyerek yüklenmeyin. Öncelikle tatlılara dikkat edin, her ne kadar sizin için yapılmış olsa da kendi sağlığınız için hayır demeyi bilmek gerekiyor." dedi.

Bayramda ağız sağlığına dikkat

Bakırköy Hospitadent Diş Hastanesi Başhekim Dr. Selma Kurtoğlu ise, diş sağlığında dikkat edilmesi gerekenlere yönelik uyarılarda bulundu, günlük ritme dönme esnasında ağız sağlığının ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi. Aşırılıktan kaçınılması gerektiğini belirten Kurtoğlu, şu bilgileri verdi:
"Mümkün olduğunca aşırılıktan kaçmalı, ikramlar da çok ısrarcı olunmamasına dikkat etmeliyiz. Uzun oruç sürecinde fırçalamaya ne kadar önem versek de aksamalar oluyor. Bu dönemde daha sık dişlerimizi fırçalayıp diş ipi mutlaka kullanmalıyız."

22 Haziran 2017 Perşembe

Tiroid hastalığıyla ilgili doğru bilinen 11 yanlış!

Doç. Dr. Fevzi Balkan, tiroid hastalıkları ile ilgili tüm bilinmeyenleri ve doğru bilinen yanlışları anlattı.

Gelişen teknolojik gelişmeler, tiroid testlerinin ve görüntüleme yöntemlerinin sık kullanılması hasta ve hasta yakınlarında bilgi karmaşasına sebep olmaktadır. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fevzi Balkan, tiroid hastalıkları ile ilgili tüm bilinmeyenleri ve doğru bilinen yanlışları anlattı:

Hipotiroidi İçin Kullanılan İlaçlar Geçici Kullanılır

Hipotiroidi tedavisindeki ilaçlar genelde ömür boyu kullanılmalıdır, bazı geçici hipotiroidilerde kısa süreli ilaç tedavisi verilebilir.

Hipertiroidi İlaçları Ömür Boyu Kullanılır

Zehirli guatr durumunda ilaçlar genelde belli süreler kullanılır, eğer hastalık tekrarlar ise diğer tedavi seçenekleri devreye girer.

Atom Tedavisi Zararlıdır

Atom tedavisi düşük dozlarda verildiğinde genelde yan etkisi az, hasta açısından konforlu bir tedavi şeklidir.

Tiroid Nodulu Mutlaka Ameliyat Gerektirir

Tiroid nodullerinin sadece %10 kadarı ameliyat gerektirir.

Tiroid kanseri ileri yaşlarda görülür.

Tiroid kanseri 20′ li yaşlarda bile görülebilmektedir.

Her Tiroid Nodulüne Sintigrafi Çekilmelidir

Sadece fazla çalışan nodullere ve tiroid bezinin fazla çalıştığı durumlarda sintigrafi istenmelidir.

Tiroid Biyopsisi Çok Ağrılıdır.

Tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi ultrasonografi eşliğinde ince iğnelerle yapılan çok ağrılı olmayan bir işlemdir.

Tiroid İlaçları Kemik Erimesi Yapar

Tiroid ilacı uzun süre yüksek dozda kullanıldığında kemik erimesi yapabilir, fizyolojik dozlarda böyle bir yan etkisi yoktur.

Tiroid Ultrasonografisinde Nodulün Kanserli Olduğu Anlaşılır

Tiroid ultrasonografisinde şüpheli bulgular nodulün iyi olmadığını düşündürebilir ama kanser tanısı biyopsi sonucu ile konulur.

Soğuk Tiroid Nodulleri Mutlaka Kötüdür Ameliyat Olmak Gerekir

Her soğuk nodul kötü olmayabilir.Tiroid ince iğneaspirasyon biyopsisi ile ameliyat kararı verilmelidir.

Tiroid hastalığı Mutlaka Kilo Yapar

Bazı tiroid hastalıkları(hipertiroidi) gibi kilo kaybına da sebep olabilir. Bazı hastalarda kilo alımı, bazılarında ise kiloda değişiklik olmayabilir.

21 Haziran 2017 Çarşamba

25 belirti ve neden olduğu hastalıklar

Tatlı krizleri, tüylenme, kilo verememek birçok metabolizma hastalığının belirtisi olabilir. Doç. Dr. Fevzi Balkan hormonal hastalıkların kendilerini nasıl gösterdiğini anlattı ve erken teşhisin önemine dikkat çekti.

Doç. Dr. Fevzi Balkan 25 belirti ve neden olabileceği hastalıkları anlattı. 
HORMONAL HASTALIKLARIN BELİRTİLERİ
1- Kilo alımı ve kilo verememe: İnsülin Direnci, Şeker Hastalığı, Polikistik Over Sendromu, Cushing Sendromu ve Hipotiroidinin Habercisi Olabilir.
2- Tatlı krizleri, sık sık acıkma: Hipoglisemi ve insülin direncinin habercisi olabilir.
3- Adet düzensizliği, tüylenme artışı: Yumurtalık kistleri, böbreküstü bezi rahatsızlıklarında görülebilir.
4- Karında mor stria (çizgilenmeler): Cushing Sendromunun belirtisi olabilir.
5- Yorgunluk: Tüm hormonal hastalıkların ortak belirtilerinden biridir.
6-Boyunda şişlik ve ağrı: Guatr, tiroid nodülünün habercisi olabilir.
7- Çarpıntı, ellerde titreme: Hipoglisemi ve tiroidin bezinin fazla çalışmasının belirtisi olabilir.
8- Aşırı terleme: Tiroidin fazla çalışması böbreküstü bezi hastalıkları ve şeker düşmesinin belirtisi olabilir.
10- Kilo kaybı: Şeker hastalığı, tiroidin fazla çalışmasının belirtsi olabilir.
11- Vücut ağrısı: Paratiroid bezi ve D vitamin eksikliğinin belirtisi olabilir.
12- Kemik erimesi, kemiklerde kırılma: Osteoporozun belirtisi olabilir.
13- Çenede büyüme: Akromegalinin belirtisi olabilir.
14- Göğüslerden süt gelmesi: Prolaktinomanın belirtisi olabilir.
15- Büyüme gelişme geriliği: Hormon eksikliklerinin, vitamin ve demir eksikliği nedeni ile olabilir.
16- Erkeklerde sakal çıkmaması: Erkeklik hormonu eksikliğine bağlı gelişebilir.
17-  İktidarsızlık: Testosteron hormon eksikliği, prolaktin fazlalığı, tiroid bezi ile ilgili problemlerde olabilir.
18- Göğüslerde büyüme: Erkeklerde jinekomasti olarak adlandırılır, araştırılmalıdır.
19- Aşırı uzama: Büyüme hormonu fazlalığının belirtisi olabilir.
20- Saç dökülmesi: Kadınlarda polikistik over sendromu, böbreküstü bezi bozuklukları ve tiroid bezi problemlerinde görülebilir.
21- Kansızlık: Hormon ve vitamin eksikliklerinde, tiroid, büyüme hormonu ile ilgili problemlerde görülebilir.
22- Ellerde kasılma ve uyuşmalar: Paratiroid bezi, magnesyum ve kalsiyum metabolizma bozuklukları ve d vitamin eksikliğinde görülebilir.
23- Tansiyon yükselmesi: Cushing sendromu, paratiroid ve tiroid bezi bozuklukları, böbrek üstü bezi bozukluklarında görülebilir. 
24- Ciltte kalınlaşma: Hipotiroidinin belirtisi olabilir.
25-  Kaslarda seyirme ve ağrılar: Tiroid rahatsızlıkları, magnezyum- kalsiyum metabolizma bozukluklarında görülebilir.

17 Haziran 2017 Cumartesi

Süt hormonu yüksekliği gebeliğe engel

Halk arasında süt hormonu yüksekliği olarak bilinen lohusalık dönemi dışında prolaktin, gebe kalamama ve adet düzensizliğinin en önemli nedenlerinden biri.



Memorial Diyarbakır Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Aydın Ilgın, halk arasında süt hormonu yüksekliği olarak bilinen lohusalık dönemi dışında prolaktinin, gebe kalamama ve adet düzensizliğinin en önemli nedenlerinden biri olduğunu söyledi.


Yaşam şekli ve birçok hastalıkla ilişkili olan prolaktin yüksekliğinin, kan tahlili ile belirlenebileceğini ifade eden Op. Dr. Aydın Ilgın, hormon seviyesindeki bu yüksekliğin nedeni tespit edildikten sonra hastaya uygun tedavi uygulanması gerektiğini kaydetti. Op. Dr. Aydın Ilgın, gebe kalamama sorunun en önemli nedenlerinden biri olan prolaktin yani süt hormonu yüksekliğinin, tanı ve tedavisi hakkında bilgi verdi. Ilgın, "Prolaktin beynin altında bulunan ve bezelye büyüklüğünde olan hipofiz bezinden salgılanan hormondur. Prolaktin hormonu halk arasında "süt hormonu" olarak da bilinir. İşlevi, meme dokusunun gelişimine katkıda bulunmak ve doğum sonrası süt üretimini teşvik etmektir. Ayrıca lohusalık döneminde FSH ve GnRH hormonlarını üretimini engelleyerek, yumurta gelişimini durdurur. Bebeğini düzenli ve sık emziren annelerin, gebe kalmama ve adet görmeme nedeni de budur. Lohusalık dönemi dışında kanda yüksek prolaktin varsa yine FSH, GnRH hormonlarının üretimi baskılanır. Böylece yumurta gelişimi durur, gebe kalamama ve adet düzensizliği oluşur. Gebe kalma sorunu yaşayan kadınlarda, prolaktin hormon seviyesi kontrol edilmelidir" dedi.


Prolaktin düzeyinin yükselmesinin en önemli nedeninin hipofiz bezi tümörü olduğunu belirten Op. Dr. Aydın Ilgın, 1 santimetrenin altındaki tümörler "mikroadenom", 1 santimetrenin üstündeki tümörlerin ise "makroadenom" olarak adlandırıldığını söyledi. Ilgın, "İyi huylu tümörlerdir ve genellikle ameliyata gerek kalmadan ilaçla tedavi edilebilir. Tanısı, hipofiz MR ile rahatlıkla konulur. Hipofiz bezi göz sinirine yakın bulunur. Tümör varlığında bu sinire bası gerçekleşebilir. Bunun sonucu görme alanı kaybı ve baş ağrısı olabilir. Hasta mutlaka göz doktoruna başvurmalıdır. Hipofiz tümöründe cerrahi tedavi; prolaktin seviyesi ilaçla kontrol altına alınamıyorsa, bası bulguları mevcutsa ve tümör büyükse yapılır. Tiroid bezinin az çalıştığı yani hipotiroidi durumunda, TRH hormonun da etkisiyle prolaktin hormon salınımı artar. Polikistik over hastalığında da prolaktin yüksekliği olabilir. Antidepresanlar, ağrı kesiciler, tansiyon ilaçları, bulantı ilaçları, doğum kontrol hapları gibi ilaçların kullanımı da prolaktin düzeyini artırır. Ayrıca memeye masaj uygulanması, dar iç çamaşırları, memede piercing, ağır egzersizler, uykusuzluk ve stres nedeniyle de prolaktin yüksekliği oluşabilir" diye konuştu.

"DOĞRU TANI İÇİN UYGUN ZAMANDA KAN TAHLİLİ YAPILMALI"

Meme ucunun sıkılması ya da kendiliğinden memeden süt gelmesi, memede ağrı ve büyüme, adet düzensizliği, görme problemi, baş ağrısı, cinsel istek azlığı, gebe kalamama gibi belirtiler olduğunu belirten Op. Dr. Aydın Ilgın, vücuttaki prolaktinin hormon yüksekliğine işaret edebileceğini bildirdi. Ilgın, "Tanı, kanda prolaktin seviyesine bakılarak konulabilir. Prolaktin tanısı için kan alım zamanı önemlidir. Prolaktin hormonun kandaki seviyesinde gün içinde dalgalanmalar olur. Sabah saatlerine fazla üretildiği için bu saatlerde kan alınmalıdır. Kan alınacağı günden bir önceki gece cinsel ilişki ve meme ucu uyarımın olmaması, uykusuz kalınmaması gerekir. Polaktin seviyesi adet döngüsü ile de değişiklik gösterebilir. Adet döneminde veya hemen sonrasında kandaki prolaktin seviyesine bakılmalıdır. Prolaktin yüksekliğinde; ilaç kullanımı doktor kontrolünde düzenlenmeli, düzenli uyku ve stresten uzak yaşam sürülmeli, meme ucu uyarımını azaltacak iç çamaşırları tercih edilmeli. Hipotiroidi hastalarında öncelikle tiroid hormon seviyeleri kontrol altına alınmalıdır. Prolaktinin normal seviyelere indirilmesi için ilaç tedavileri uygulanmalıdır. Gebe kalamayan hastalarda prolaktin yüksekliği varsa, kısırlık araştırmasında gerekli olan tüm testler yapılmalıdır. Çünkü kısırlık sadece prolaktin yüksekliğine bağlı olmayabilir. Erkeklerde de prolaktin seviyeleri kısırlığa neden olabilir. İlaçlarla tedavisi mümkündür. Erkeklerde bu sorun; azalmış sperm sayısı, cinsel isteksizlik, iktidarsızlık, meme büyüklüğü gibi belirtilerle ortaya çıkar" ifadelerini kullandı.

Ayaklarınız büyüyor, yüzükleriniz dar geliyorsa…

Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, akromegalinin belirtilerini ve tedavisini anlattı.



Diş aralıklarında açılma, dilde, ellerde ve ayaklarda büyüme gibi belirtilerle kendini gösteren akromegali, ölümcül sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Kalp büyümesi ve yetmezliği, yüksek tansiyon gibi sonuçlar doğurabilen akromegali, her yıl 250-300 kişinin yakalandığı bir hastalık.

kromegalinin tedavisinde erken tanının önemine değinen Marmara Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hastalığın tedavi şekilleri hakkında bilgiler verdi.
Hipofiz bezinde ortaya çıkıp büyüme hormununu aşırı olarak salgılayan bir tümörden kaynaklanan akromegali hastalığı Türkiye'de 4.500'ün üzerinde insanda bulunuyor. Halk arasında “büyüme hastalığı” olarak da bilinen akromegalinin belirtileri fark edildiğinde mutlaka bir endokrinoloji uzmanına baş vurulması gerekiyor.
YAVAŞ İLERLİYOR
Yavaş ilerlemesiyle kolay fark edilemeyen akromegali hastalığına tanı da bu nedenle geç konulabiliyor. Akromegali tedavisinde ihmal oluşması durumunda hipertansiyon, kalp hastalığı, diyabet ve artrit gibi sağlık sorunları ortaya çıkabiliyor. Marmara Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, akromegalinin yavaş ilerleyen bir hastalık olması nedeniyle belirtilerin hastalar, yakınları, hatta sağlık profesyonellleri tarafından bile fark edilemediği, genellikle fark edildiğinde ne yazık ki bazı kalıcı değişikliklerin yerleşmiş olduğunu bu nedenle şüphe varsa gecikmeden mutlaka sağlık kuruluşlarına başvurmaları gerektiğini söylüyor.

BİRÇOK SAĞLIK SORUNUNU BERABERİNDE GETİRİYOR
“Akromegaliyi erişkin insanlarda büyüme hormonunun normal seviyenin üzerinde, aşırı salgılanması sonucunda uçların büyümesi olarak tanımayabiliriz” diyen Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hastalığın tedavisinde cerrahi müdahalenin şart olduğunu ifade ediyor. Ameliyatın yetersiz kaldığı durumlarda ilaç tedavisini içeren alternatiflerin de uygulanabileceğini belirten Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hastalığın en dikkat çekici belirtileri arasında ayakkabı numarasında büyüme, yüzüğün parmağa dar gelmeye başlaması ve çeşitli uzuvlarda görülen büyümelerin bulunduğuna dikkat çekiyor. Hastalığın erişkinlikten önceki dönemde başlamasının da mümkün olduğunu ve bu durumun tıpta ‘devlik' olarak tanımlandığını söyleyen Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, “Kemiklerin büyüme plakaları kapanarak büyümenin tamamlandığı erişkinlerde akromegali hastalığı gerçekleşir” diyor. Akromegali, tedavi edilmediği ya da ihmal edildiği durumlarda şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalpte büyüme ve kalp yetmezliği gibi ölüm riskini de içerisinde barındıran sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, akromegali belirtilerini taşıyan kişilerin doğru tanı için mutlaka bir endokrinoloji uzmanına görünmeleri gerektiğinin altını çiziyor.

BELİRTİLER KONTROL ALTINA ALINABİLİNİYOR
Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli'ye göre uzuv büyümelerinin yanı sıra baş ağrısı, görme alanı bozuklukları, dişlerin arasının açılması, dil büyümesi, aşırı seviyede terleme, horlama sıklığında artış, kalın bağırsakta görülen polipler ve bazı dokuların kalınlaşmasının da akromegali belirti ve bulguları arasında yer aldığını vurguluyor. Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hastalığın tedavisinde kullanılan cerrahi yöntem ile tümörü tümüyle çıkartmak veya bu mümkün olmazsa tümör küçültmenin, ilaçlar ile IGF-1 düzeylerinin normal düzeylere indirilerek hastalığı ve klinik belirtilerini kontrol altına almanın mümkün olduğunu, dirençli hastalarda radyoterapinin (ışın tedavisi) de kullanılabildiğini aktarıyor.

GÖRME KAYBI HİPOFİZ BEZİ TÜMÖRÜNÜN HABERCİSİ OLABİLİR

Memorial Kayseri Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Cüneyt Göçmez, hipofiz bezinin büyümesiyle oluşan tümörlerin tedavisi hakkında bilgiler vererek, "İnsan vücudundaki yaşamsal hormonların seviyesini ayarlayan hipofiz bezinin büyümesiyle oluşan tümörler, birçok sağlık sorununun başlangıç noktasını oluşturur. Hipofiz bezinin hemen üzerinde bulunan tümör göz sinirlerine baskı yaptığında cerrahi müdahale kaçınılmaz hale geliyor. Bu tümörün varlığınınönemli bir belirtisi ise hastanın, ‘at gözlüğü ile bakıyormuş’ gibi bir hisse kapılması ve görme kaybıyla yüz yüze gelmesidir" dedi.

Memorial Kayseri Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Cüneyt Göçmez, hipofiz bezinin büyümesiyle oluşan tümörlerin tedavisi hakkında bilgi verdi. Göçmez, "Hipofiz bezi,beynin ortasında bulunan, bir nohut tanesi büyüklüğünde ve ağırlığı yaklaşık 0,5 gram olan vücudun bütün hormonlarını kontrol eden bir merkezdir. Tiroit ve kortizon, kadınlarda süt hormonu, büyüme hormonu, testosteron, östrojeniç salgı bezleri gibi hormonların sevilerinin ayarlanmasında önemli bir rolü olan hipofiz bezi,ayrıca vücudun sıvı dengesini oluşturan antidiüretikhormonu da salgılamaktadır. Hipofiz bezindeki hücrelerin normalin dışında büyümesiadenom olarak adlandırılır. Adenomların nerdeyse %50’si hormonaktifyani fazla hormon salgılayan geri kalanı hormon salgılamayan tümörlerdir. Hormon salgılamayan grupta yer alan adenomlar göz sinirlerine baskı yapabilir. Çünkü göz sinirleri hipofiz bezinin hemen üzerinde yer alır.Bu baskı sonrası; baş ağrısı ve belirgin görme bozukluğu oluşur. 

Hipofiz bezindeki tümör nedeniyle hasta sanki at gözlüğü ile bakıyormuş gibi bir hisse kapılır. Görüş azalır, bir süre sonra kişi sağ ve sol tarafını göremez hale gelir. Bazı hastalar bu durumu uzun bir süre geçtikten sonra fark etmektedir" ifadelerini kullandı.
Göçmez, "Hormon salgılayan ademonlar söz konusu olduğunda daha farklı belirtiler ortaya çıkmaktadır. Örneğin büyüme hormonu salgılayan bir adenom gelişmişse, büyüme çağındakiçocuklarınboyları aşırı uzar. Erişkin hastalarda ise beyin hariç iç organlar büyür. Eller ve ayaklarda, çenede ve burunda da büyüme yani akromegali oluşur. Bu hastalar şeker hastası olmaya adaydır. Bu tip hastaların büyük bir bölümünü ise aşırı kalp büyümesi nedeniyle yaşamını kaybetmektedir. Adenomlarda bir başka klinik tablo ise vücuttaki kortizon seviyesinin artmasıyla ortaya çıkan Cushing hastalığıdır. Bu hastalığın nedeni, hipofiz bezinin böbreküstü bezini uyaran adrenokortikotrop hormonunu (ACTH) fazla üretmesidir. Cushing hastalığının en önemli belirtileri omuz başların yağlanma (bufalo tipi), vücutta oluşan mor renkli çizgiler, vücudun değişik yerlerindeki sivilcelerin artması ve aşırı şişmanlamadır. Bu hastalıkta kemik erimesi ise önemli bir sonuçtur" ifadelerini kullandı.

’Kadınlarda kısırlık, erkeklerde iktidarsızlık olabilir’ diyen Doç. Dr. Göçmez, "Kadınlarda prolaktin salgılanması durumunda ise göğüste hassasiyet ve süt gelmesi görülmektedir. İlerleyen dönemde kadınlarda kısırlık, erkeklerde ise iktidarsızlık, sakal ve bıyıklarda dökülme gibi bulgular ortaya çıkmaktadır. Bu tür tümörlerin tedavisinde öncelikli olarak medikal tedavi uygulanmaktadır. Ancak akromegali durumunda herhangi bir salgı yapmayan ve göz sinirlerine baskı yapan bir tümör söz konusu ise cerrahi müdahale kaçınılmazdır. Eskiden mikroskobik yapılan cerrahi müdahalelerin yerini minimal invaziv olarak adlandırılan endoskopik yöntem almıştır. Endoskopik yöntemlerle, ince bir boru içine yerleştirilmiş kamera sayesinde burundan girilerek en iyi görüntü elde edilmektedir. Tümörlü alanı görebilmek için kafatasında oluşturulan büyük kesilerin yerini alan minimal invaziv cerrahiler sayesinde doku tahribatı azalmış, hastaların iyileşme ve normal yaşama dönüş süreleri kısalmıştır" şeklinde konuştu.

http://www.milliyet.com.tr/gorme-kaybi-hipofiz-bezi-tumorunun-habercisi-kayseri-yerelhaber-1071967/

Yeni yüzyılın sendromu adrenal yorgunluk

Dünya Sağlık Örgütü, yeni yüzyılın sendromu olarak adrenal yorgunluğu gösteriyor. Bu sendroma adını veren, böbrek üstü bezleri olan adrenal.

 Uzun süre yoğun çalışınca ve stres altındayken adrenalin salgılanıyor. Bu da yorgunluk hissi veriyor

Alternatif tıpla uğraşanlar adrenal yorgunluk üzerinde çok duruyor. Aslında stres, tehlikeye vücudun verdiği bir tepki. Bu tepki vücudu tehlikeden kaçmaya veya tehlikeyle mücadele etmeye hazırlar. Bunun için başlıca iki hormon adrenalin ve kortizol görev yapar. Adrenalin temel olarak stres hormonu. Tansiyonu yükseltir, damarları daraltır kalp hızını artırır, kan akımını kalp, beyin, böbrek ve çizgili kaslar gibi hayati organlara yönlendirir. Buna karşılık sindirim sistemi ve cinsel organlar gibi bölgelerde kan akımını azaltır ve kasları gerer. Örneğin sınava girmeden önce vücudunuz gerilir, midenize taş gibi bir şey oturur ve idrara gitme ihtiyacı duyarsınız. Ancak fazlası kan basıncının yükselmesi, çarpıntı, damarların büzülmesine dolasıyla kalp krizi, hipertansiyon atağı ve ani ölüme kadar gidebilen bozukluklara neden olur.

Kortizol ise motivasyonu artırır, kandaki şeker ve yağları yükselterek vücudun artan enerji ihtiyacına kaynak sağlar. Ayrıca ağrı duyusunu azaltır. Fazlası, özel bir tip şişmanlığa, kemiklerin zayıflamasına ve şeker hastalığına neden olur. Özetle gerek adrenalin gerekse kortizol hayati hormonlar ve yoklukları büyük sorunlara yol açar.
STRES İÇİN NEDEN ÇOK
Ancak bazen ortada bir tehlike yokken de şu veya bu nedenle strese giriyoruz. Anadolu Sağlık Ataşehir Tıp Merkezi iç hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Nevrez Koylan, uzun süreli mutsuz evlilikler, stresli işlerde uzun süre çalışma, yoğun ve vardiyalı çalışma, yoğun sınavlı öğrencilik dönemleri veya öğrencilikle çalışma hayatının birlikteliği gibi durumların böbreküstü bezlerini bozduğunu söylüyor. Ayrıca, alkol ve madde bağımlılığı da bu durumun nedenleri arasında. Koylan, “Adrenal yorgunluk tıp çevrelerinin henüz resmen kabul ettiği bir hastalık değil. Bir semptomlar (belirtiler) topluluğu olarak görülüyor ve bildiğimiz böbreküstü bezi yetersizliği hastalığı olan ‘Addison’dan daha farklı. İddia edilen hormon yetersizliğini gösterir bir tahlil vb. test de yok” diyor.

Sorun kendini yorgunluk, gece uykusuzluğu, sabah uyanma güçlüğü, tuz ve şeker isteğinin artması ve gün içinde kafein ve benzeri uyarıcılara sıklıkla ihtiyaç duymayla belli ediyor. Aslında bu belirtiler pek çok hastalıkta da bulunabiliyor. Ayrıca yoğun yaşam tarzının sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Prof. Dr. Koylan, “Bu belirtiler için adrenal yorgunluk yorumunun yapılması, bu belirtilerle kendisini gösteren başka hastalıkları gizleme tehlikesini taşır” uyarısında bulunuyor.
SEKS İSTEĞİNİ AZALTIYOR
Rahatsızlık, nedensiz yorgunluk, sabahları yataktan kalkmakta zorlanmak; gün içinde enerji için kahve, kola, tuzlu ve tatlı atıştırmalıklara ihtiyaç duymak; bitkin ve stresli hissetmek, hayatın günlük zorunluluklarıyla başa çıkmakta zorlanmak, stres ya da hastalıklardan kurtulamamak, eğlenememek ve seks isteğinde azalma gibi belirtilerle seyrediyor.
ASLINDA HAYAT KURTARICI
Memorial Ataşehir Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı’ya göre adrenalin her zaman kötü değil: “Acil ve şok durumlarında salgılanıp hayatımızı kurtaran, dağa tırmanma, aşık olma gibi durumlarda kalbimizin çarpmasına sebep olan bir hormon. Eksikliği; hipotansiyon, strese cevabın bozulması gibi durumları yaratır Fazlalığıysa malign hipertansiyona (feokromasitoma) neden olabilir” diyor.
Kavaklı, adrenal yorgunlukla başetmek için, beslenme yanlışlarının düzeltilmesini, aktivitenin ihmal edilmemesini, stres yaratan faktörlerin azaltılmasını, uyku ve dinlenme konusunda dikkatli olunmasını, alkol ve sigara kullanılmamasını, tüketilen kafeinin azaltılmasını öneriyor: “Tatil ve müzik gibi herkese iyi gelen şeylere yoğunlaşın.”

Polikistik over hastalarına önemli tavsiyeler

Polikistik over sendromu (PCOS), üreme çağındaki kadınların yüzde 5-10’unu etkileyen bir sağlık sorunudur. Başlıca nedeni bilinmeyen, kronik adet düzensizliğiyle ilişkili bir rahatsızlıktır. Diyet ve egzersiz gibi bazı yaşam tarzı değişiklikleri ise tedavinin ilk aşamasıdır…




Polikistik over sendromu (PCOS), üreme çağındaki kadınların yüzde 5-10'unu etkileyen bir sağlık sorunudur. Başlıca nedeni bilinmeyen, kronik adet düzensizliğiyle ilişkili bir rahatsızlıktır. Diyet ve egzersiz gibi bazı yaşam tarzı değişiklikleri ise tedavinin ilk aşamasıdır…
Tedaviye ilaçla başlanır ama…
– Adet düzensizlikleri, vücut ve yüzde anormal tüylenme, kısırlık gibi metabolik bozukluklarda ilaçla tedaviye başlanır ancak sağlıklı beslenme ve ideal kilo hedefleri tedavinin olumlu seyri için çok önemlidir. ‘Endocrine Society' adlı yayının polikistik over sendromlu (PCOS) hastalara yönelik yayınladığı kılavuzda;
– Androjen fazlalığı, polikistik yumurtalıklar veya yumurtlama fonksiyon bozukluğunun en az ikisine sahip bireylere polikistik over tanısı konulduğu,
– Yetişkin dönemde yaşanan PCOS, androjen yüksekliğinde doğum kontrol yöntemleri ve insülin duyarlılığını arttıran metformin içerikli ilaçların tedavi seçenekleri arasında yer aldığı,
– Genel olarak insülin duyarlılığını arttıran ilaçların bu sendromun tedavisinde olumsuz bir fayda-risk oranına sahip olduğu,
– Adet düzensizlikleri, akne ve tüylenme gibi semptomlarda hormonal kontraseptiflerin birinci basamak tedavisi olduğu,
– Bazı ilaçların metabolik ve glisemik anormallikler ve adet düzensizliklerinin iyileştirilmesi için kullanıldığı ancak yüz ile vücuttaki tüylenme, kısırlık ve akne için sınırlı ya da hiçbir yarar sağlamadığı,
– PCOS hastalarının tedavisinde kilo kaybetme yolları ve statinlerin rollerini belirlemek için daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğu belirtilmiştir.

Bazı alışkanlıklarınızdan vazgeçin
Amerika ve Kanadalı kadın hastalıkları ve doğum doktorları, artmış egzersiz ve kilo kaybıyla birlikte değişen beslenmenin diyabet riskini tutarlı şekilde düşürdüğünü belirtiyor. Bu nedenle PCOS söz konusu olduğunda, kız ve kadınlarda tedavinin ilk basamağı olarak beslenme ve yaşam tarzı değişikliği hedeflenmelidir. Bu değişiklikler obez kadınların yumurtlama döngülerinin iyileştirilmesinde ve PCOS kadınların doğurganlığının artmasında etkilidir.
4-12 hafta…
Bilimsel bir çalışma sonucunda, beslenmesi dengelenen obez PCOS kadınların metabolik ve hormonal parametrelerinin 4-12 haftada olumlu gelişme gösterdiği saptanırken, kilo kaybıyla birlikte tüylenmenin azaldığı, menstrüel döngünün yüzde 30 oranında düzene girdiği ve bunlara bağlı olarak gebelik oranlarının iyileştirilmesinin yanı sıra glikoz toleransı, lipit seviyelerinin de iyileştiğine dikkat çekilmiştir. Başka bir bilimsel çalışma grubu da toplam vücut ağırlığında meydana gelen yüzde 5'lik kilo kaybının gebelik şansını yükselttiğini belirtmektedir. Günlük alınan kalorinin 500-1000 arasında azaltılıp haftalık 150 dakikalık egzersizin yaşam tarzına eklenmesiyle yumurtlama iyileştirilebilir.

Nasıl bir diyet uygulanabilir?
Omega 3 takviyeli diyet, karaciğer yağlanmasını ve kardiyovasküler hastalık riskini düşürücü etkilidir. Ayrıca kilo kaybı diyetlerinin olmazsa olmaz parçası faydalı yağ asitleri kullanımıdır. Bunun için beslenmenizde haftanın en az üç günü sağlıklı pişirilmiş balık tercih etmelisiniz. Başka bir çalışmada PCOS hastaların beslenme programına 12 hafta boyunca soyalı besinler eklenmiş ve insülin direnci, hormonal durum, trigliserit ve oksidatif stres göstergelerinin önemli ölçüde gelişme gösterdiği saptanmıştır. PCOS hastaların beslenme programı kapsamlı yönetilmelidir.
Sebze ağırlıklı beslenin
Git gide artan sayıda çalışma, metabolik sendrom (yani bozulmuş glikoz toleransı, insülin direnci, kiloya bağlı şeker hastalıklarından en az birinin ve hipertansiyon, dislipidemi, merkezi obezitenin en az ikisinin eşlik ettiği sendrom) ile D vitamini eksikliği arasındaki ilişkiye ışık tutar. Düşük D vitamini düzeyine sahip PCOS hastalarının yüzde 75'inde sıklıkla metabolik sendrom görülür. Bu nedenle diyetinizde mutlaka glisemik indeksi düşük meyveleri tercih edin. Vücutta oksidatif stres yükü fazla olduğu için beslenme planınızda meyveden daha önemli paya sahip sebzelere, özellikle de beyaz renkli olan karnabahar, lahana, pırasa, soğan, alabaş, turp gibi sebzelere sıkça yer verin.

16 Haziran 2017 Cuma

Genç kadınların kâbusu: Polikistik Over Sendromu

Son dönemde genç kadınlarda artan ‘polikistik over sendromu’ (PKOS) genetik ama bu hastalıkta modern çağın stresleri de etkili.


Genç bir kadınsınız, son zamanlarda âdetlerinizde düzensizlik var, hızlı kilo alıyorsunuz, yüzünüzdeki sivilcelerle baş edemiyorsunuz, vücudunuzda aşırı tüylenme var. Dikkat edin sizde “polikistik over sendromu” ya da kısa adıyla “PKOS” olabilir.
Polikistik over sendromu özellikle 15-30 yaş arası genç kadınların çok önemli sorunu. Yapılan çalışmalar her 5 genç kadından birinde PKOS bulunduğunu gösteriyor. Son günlerde birçok genç kızdan ve işkadınından e-mail aldım. “Polikistik over sendromu nedir, neden hızla artıyor, tedavi için ne yapmalı?” sorularını yanıtlayacağız.
PKOS NEDİR?
“Polikistik over sendromu”nun Türkçe açılımı “yumurtalıklarda aşırı kist oluşma hastalığı”. PKOS deyimi 1935 yılında tanımlandı. Bir hormon bozukluğu hastalığı ve henüz bu hastalığı başlatan nedenler tam olarak bilinmiyor.
PKOS, vücuttaki tüm hormon sisteminin orkestra şefi olan beyindeki hipofiz bezinden salgılanan ve kadınlık hormonlarını etkileyen hormonlardaki düzensizlikten kaynaklanıyor.
PKOS’ta hormonal bozukluğun nedeninin genetik olduğu birçok çalışmada gösterilmiş. Ama son yıllarda çevresel koşulların da PKOS üzerine etkisi olduğunu gösteren yayınlar oldukça fazla. 21. yüzyılın yeni hayat biçimi, özellikle gençlerin hayatında önemli değişiklikler oluşturdu. Daha hareketsiz bir yaşam, fast-food tarzı beslenme, aşırı şişmanlama ve düşük volümlü ama güne yayılan, sosyal medya platformlarında geçirilen saatler, stres, genç kızlarda âdet düzenini ve hormon sistemini bozuyor.

Özellikle çocukluktan genç kızlığa geçiş dönemlerinde, ülkemizdeki eğitim-öğretim sisteminin getirdiği yarışmalı ortam, aşırı sınav stresi ve sınav sürecindeki düzensiz ve sağlıksız beslenme beyinde hipofiz bezinden başlayarak hormon salgılayan bütün organlar üzerinde olumsuz bir etki yapıyor, doğal düzeni bozuyor. Günümüzde PKOS’un hızlı artış nedenlerinden biri de bu. Özellikle hipofiz hormonları ve buna bağlı FSH ve LH hormonlarındaki bozukluk, PKOS’u tetikliyor. “Luteinizan hormon” (LH) denilen bir hormon artışı androjen hormon (erkeklik hormonları) salgısının artmasına neden oluyor ve kadında daha baskın bir rol üstleniyor.
Yumurtalıklarda âdet sürecinde yeni gelişen foliküller gelişimini tamamlayamıyor ve yumurtalıklarda kistik bir yapı oluşturuyor, kadın vücudunda erkek tipi gelişmelere neden oluyor.
NASIL TANI KONUR?
Polikistik over sendromu tanısı olan bir kadında âdet düzensizlikleri, kilo alma, tüylenme, sivilcelerin artması gibi bulgular önemli ama bu belirtiler tanı için tek başına yeterli değil. PKOS tanısı için 3 temel test var. Birincisi radyolojik tetkikler, ikincisi hormonal tahliller ve sonuncusu da insülin direncinin varlığının araştırılması.
PKOS tanısında ultrasonografik incelemede yumurtalıklarda kistlerin saptanması çok önemli. Bir yumurtalıkta 12 ya da daha üstünde kist bulunması ve bu kistlerin küçük (2-9 mm) olması tanı için yeterli olabilir.
Laboratuvar tetkikinde DHEA-S, LH, FSH testosteron, kan kortizolü gibi bazı hormonların düzeyleri araştırılmalı ve bu bulgular mutlaka bir hekim tarafından yorumlanmalı.
Tüm PKOS’lu kadınlarda az veya çok şiddetle insülin direnci bulunur. Sadece insülin direncinin olup olmadığı değil hangi dönemde olduğu, öğün süresinin kısalıp kısalmadığı tespit edilmelidir.
İnsülin direncinin dönemi ve şiddeti “reaktif hipoglisemi”, “glikoz intoleransı” ya da “preklinik diyabet” sürecinde olup olmadığı HOMA testi ve 2 saatlik yükleme testiyle ortaya konulmaz. Mutlaka 4 saatlik glikoz yükleme ya da “karışık yemek yeme” (mixed meal) testiyle araştırılmalı.
RİSKLERİ NELER?
PKOS, genç kadınlar için yaşam kalitesini, fiziksel görünümü ve üreme sağlığını bozan bir hastalık.
En önemli risk, çocuk sahibi olamamak, yani kısırlıktır. Âdet düzensizliği sonucu hamile kalmakta güçlük, sterilite ve düşük olasılığı sık görülür. PKOS, Tip 2 diyabetin en önemli hazırlayıcı nedenlerindendir. Polikistik overli hastaların yaklaşık % 80’inden fazlası obezdir. Yapılan çalışmalarda kan yağlarında yükseklik, hipertansiyonlarının yüksek olduğu görülmüş. Bu bulgular erken yaşta koroner kalp hastalıkları ve kalp krizine neden olabilir.
Zamanında tedavisi yapılmayan PKOS hastalarının rahim iç duvarında “endometrial hiperplazi” denilen bozukluklar da görülebilir. Çok az bir bölümünde bu bozukluklar ilerleyici olur.

ÂDETLERDE DÜZENSİZLİK İLK BELİRTİSİ
Genç kadınlarda PKOS’ta androjen hormonlarındaki artış ilk olarak âdet düzensizliklerine neden oluyor. Önce âdetlerin arası uzuyor, bu uzama bazen ayları buluyor, hatta âdet duruyor. İleri dönemlerde hamile olmakta güçlük ve kısırlığa kadar giden birçok sorun oluşturuyor. Androjen hormonlarının artışıyla kadınlarda erkek tipi bir vücut yapısı oluşmaya başlıyor, bel kalınlaşıyor, yağlar karın ve kalçada toplanıyor, kilo alıyor. Cilt bozuluyor, daha yağlanıyor, saçlar dökülmeye başlıyor, yüzde kontrol altına alınamayan sivilceler oluşuyor. Ruhsal denge ve psikoloji bozuluyor.
PKOS’lu kadınların en önemli sorunlarından biri de aşırı kıllanma. Karın, bacaklar ve yüzde tüylenme artıyor. Aşırı tüylenme, fiziksel görünümü olduğu gibi hastanın psikolojisini de olumsuz etkiliyor.
Hormonal bozukluğun diğer önemli sonucu da insülin direncinin artması. İnsülin direncinde artış, sık acıkma atakları, açlıkta fenalık hissi, sinirlilik, çarpıntı, tatlı krizleri, yemekten sonra yorgunluk, bitkinlik şikâyetlerine neden oluyor. Bu tablo kilo almayı hızlandırıyor, alınan kilolar hormonal tabloyu daha da kötüleştiriyor.

NE YAPMALI?
- PKOS, genç kadınların yaklaşık beşte birinde görülen bir hastalık, mutlaka ciddiye alınmalı.
- PKOS tedavisi bir ekip işi. Ekipte mutlaka jinekolog, endokrinolog, beslenme uzmanı, hatta psikolog bulunmalı.
- Âdet düzensizlikleri 30-35 günü aşarsa, âdet aralıkları uzarsa mutlaka hormon desteği alıp âdetlerin düzenlenmesi sağlanmalı.
- İnsülin direncinin tedavisi için endokrinoloji uzmanı ve diyetisyenle ortak beslenme program oluşturmalı, kilo vermeli. Gerekirse metformin gibi insülin direncini azaltan ilaç desteği almalı. Düzenli egzersiz programı uygulamalı.
- Ciltte yağlanma gibi bozukluklar için bir dermatoloji uzmanının kontrolü gerekebilir. Aşırı kıllanma için en iyi yöntem epilasyon.
- Tüm bu sorunlarla baş etmek için psikolojik destek çok önemli.
- Tedaviyi sabırla sürdürün, iyi tedavi ile birkaç yıl içinde bu sorundan kurtulacağınızı ya da ilk doğumdan sonra her şeyin düzeleceğini unutmayın.

PROF. DR. TEMEL YILMAZ / GAZETE HABERTÜRK

Vitamin hapları koca bir yalan mı?

Vitamin hapları koca bir yalan mı? Toronto Üniversitesi ve St. Michael Hastanesi’ndeki bir grup araştırmacının imza attığı çalışma, vitam...